Allah’ın Dünyada Yarattığı Benzersiz Çeşitliliğin Kaynağı: İklimler – Harun Yahya (Adnan Oktar)

 

İçinde yaşadığımız mavi gezegenin her alanında büyük bir canlılık, çeşitlilik ve ihtişamla karşılaşırız. Kıtaların her birinde birbirinden farklı bitkiler, hayvanlar hatta insan ırkları dikkati çeker. Antarktika kıtasının buzullarla kaplı alanlarındaki kutup ayıları ve penguenler gibi canlıların yerini, Afrika kıtasında aslanlar ve dev filler, Avustralya’da kangurular ve koalalar, Güney Amerika kıtasında jaguar ve lama gibi canlılar almıştır. Aynı çeşitlilik bitki türleri için de söz konusudur. Kutup kuşağında yosun ve likenlerden oluşan tundralar, ekvatoral kuşakta binlerce tür çeşitliliği ile temsil edilen tropikal yağmur ormanlarına dönüşür. Şüphesiz bu durum Yüce Allah’ın yaratmasındaki çeşitliliktir ve Rabbimiz’in Sani (Sanatçı, nihayetsiz güzellikleri sanatının içinde yaratan) sıfatının tecellilerindendir. Fakat Yüce Allah dünya bir imtihan ortamı olduğu için herşeyi sebepler dahilinde yaratmıştır. İşte Dünya’daki zengin tür çeşitliliğinin sebepler dahilindeki karşılığı da iklimdir.

www.sumucizesi.com

iklim1

İklim Olaylarının Temeli Atmosferdir

İklim bilimsel olarak, bir mekan ünitesi üzerinde yer alan atmosfer faktörlerinin karşılıklı etkileşimi olarak tanımlanır. Her olayı birbirine bağlı sebep-sonuç ilişkileri halinde yaratan Allah iklimin oluşmasının ana nedenini de atmosfere bağlamıştır.

Dünya’nın uydusu Ay’a ayak basılmasının ardından yapılan bilimsel deneyler atmosferin olmadığı bir yerde canlılıktan söz edilemeyeceğini kanıtlamıştır. Atmosferin yapısında %79 azot, %21 oksijen, %0.03 karbondioksit ve eser miktarda olmak üzere helyum, neon, kripton ve argon gibi gazlar bulunur. Ayrıca yapısında kimyasal bir bileşik olmamakla birlikte su buharı ve çeşitli organik ve inorganik maddeler de yer alır. Yüce Allah atmosferin bu özellikleri ile dünyanın yaşanabilir bir mekan olmasını sağlamıştır.

Atmosferin fiziki özelliklerinin iklimin oluşması üzerinde doğrudan veya dolaylı etkileri vardır. Söz konusu fiziki özellikleri kısaca şöyle sıralayabiliriz:

 Atmosfer Dinamik Bir Yapıya Sahiptir

Yerçekimi nedeniyle yerküreye bağlı olan atmosferin bu hali onu hiçbir zaman statik (durağan) bir duruma getirmemiştir. Aksine atmosfer ilk oluştuğu günden beri dinamik bir özellik göstermiştir. Günümüzde yerküre soğumuş olmasına rağmen, Güneş’in etkisi devam etmektedir. Bu nedenle atmosferde Güneş’in etkisine bağlı olarak meydana gelen hareketlilik, ısı, yağış ve rüzgarlar gibi çeşitli iklim olaylarını ortaya çıkarır.

Burada dikkat çekici olan bir nokta atmosferin oldukça hareketli bir yapısı olmasına karşın her yerdeki kalınlığının ve yüzey üzerindeki ağırlığının eşit olmasıdır. Böyle bir durumun oluşması tesadüflerle açıklanamaz. Hiçbir karışıklık olmadan herşeyin düzenli bir biçimde varlığını sürdürmesi, ancak onu denetleyen bir yöneticinin olması ile mümkündür. Herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah bir ayetinde gökleri ve yeri Kendi kudreti altında tuttuğunu şöyle bildirir:

“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisi’nden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır.” (Fatır Suresi, 41)

 Güneş, Atmosfer Faktörlerinin Oluşmasını Sağlar

Bilindiği gibi güneş ışınları Dünya’ya gelirken ışınların oluşturduğu ısının bir bölümü atmosfer tarafından tutulur. Bu olay atmosferin ısınmasına neden olur. Gece olduğunda tutulmuş olan ısının bir kısmı kaybolur. Burada dikkat çekici olan nokta atmosferin tutmuş olduğu ısıyı tamamen kaybetmemesidir. Atmosfer bir süzgeç görevi görerek fazla ısınmaz ve soğumaz. Eğer gündüz çok ısınıp, gece şiddetle soğusaydı, yaşam çöllerdekinden çok daha zor olurdu.

iklim2(1)

Atmosfer Basıncını ve Rüzgarları Oluşturan Isı

Havanın ısınması ısınan kütlenin genişlemesine dolayısıyla da harekete geçerek yükselmesine neden olur, ancak hava yükselmesine rağmen atmosferin dışına çıkamaz ve bir müddet sonra yatay doğrultuda hareket eder. İşte bu noktada havanın ısınıp kütlesel olarak yer değiştirmesi basıncın oluşmasına neden olur. Bu kütlesel hareket sırasında basınç, olması gereken ortalama değerinin altına düşer. Buna karşılık kenar bölgelerde bir birikme ve yığılma meydana geldiği için o sahada da ortalamanın üzerinde basınç oluşur. Bu biçimde yüksek ve alçak basınç merkezleri meydana gelir. Yüksek basınç yoğun hava kütlesini alçak basınç ise yoğun olmayan hava kütlesini meydana getirir. Bu basınç farklılıkları atmosferde yüksek basınç merkezlerinden alçak basınç merkezlerine doğru bir hava akımına neden olur.

“Rüzgar” dediğimiz şey işte bu hava akımlarıdır. Rüzgarların canlı yaşamı üzerinde çok önemli faydaları vardır. Allah’ın ayetlerde bildirdiği gibi, “yağmurun yağmasında” (A’raf Suresi, 57), “gemileri yüzdürmesinde” (Yunus Suresi, 22), “aşılayıcı” olarak (Hicr Suresi, 22) bitki tohumlarının taşınmasında rüzgarın belirgin bir etkisi vardır. Bir Kuran ayetinde Allah rüzgarlarla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.” (Şura Suresi, 33)

www.isikverenkmucizesi.com

 Havanın Su Buharı Tutma Kapasitesindeki Ayar

Hava ısındığı oranda nem tutma kapasitesi artar. Soğuduğu ölçüde de nem tutma kapasitesi azalmış olur. Bu durum havanın bağıl nem oranını belirler. Hava kütlesinin sahip olduğu bu fiziksel özellik yağışların kaynağını meydana getirir. Hava kütlesi soğuduğu zaman bu suyun fazlasını tutamayacağından, nem fazlası yağış şeklinde düşer. Aynı biçimde hava kütlesi çok hızlı soğursa çiğ, kırağı, kar, dolu gibi çeşitli yağış biçimleri meydana gelir.

Yağışlar canlı yaşamı için çok önemlidir. Farklı biçimlerde düşmesinin de birçok hikmeti vardır. Nitekim çiğ şeklinde düşen yağışlar özellikle kurak, yarı kurak bölgelerde bitkilerin su ihtiyacını karşılar. Bu iklim tipine uygun olarak yaratılmış yaprak ve kök sistemi suyu oldukça gelişmiş bir teknikle hiç boşa harcamadan kullanır. Kar örtüsü bitki tohumlarını toprak altında adeta bir yorgan gibi örterek soğuk iklim koşullarından korur. Kar ilkbaharda eriyerek akarsu ve göllerin ana besin kaynağı olur.

 “Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde(ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Rad Suresi, 4)

iklim3

İklimin Belirlenmesi İçin Yaratılmış Bir Sebep: Coğrafi Faktörlerle Dünya’nın Şeklinin ve İklimlerin Belirlenmesi

Dünya’nın küre şeklinde olması nedeniyle ekvator ile kutuplar arasında kalan alanlar yıl içinde güneş enerjisinden farklı oranlarda yararlanırlar. Bilindiği gibi ekvator hattı üzerindeki alanlar enerji alma açısından en üst boyuta ulaşırken, kutuplara doğru gidildikçe enerji miktarında bir azalma meydana gelir. Bu biçimde ekvatordan kutuplara doğru atmosfer kütlelerinin ısınma değerleri farklı olur.

Nitekim ekvator ve dönenceler arasında kalan bölgeler yıl boyunca daha fazla enerji alarak daha fazla ısınır, dolayısıyla “Sıcak, Tropikal Kuşak” meydana gelir. Oğlak ve Yengeç dönencesi ile Kutup dairesi arasında kalan sahalar ise daha az enerji topladıklarından daha az ısınırlar ve “Ilıman Kuşak” adını alırlar. Kutup dairesinin içinde kalan kesimlere ise güneş ışınları diğer kuşaklara oranla daha eğik geldiğinden daha geniş bir sahayı ısıtmak zorunda kalır, enerji azlığı nedeniyle kutupsal koşullar oluşur.

Eğer Dünya’nın bu şekli olmasaydı, Dünya’da bu kadar çeşitli iklim bölgeleri ve her iklim bölgesine özgü canlılar ile insanların yaşam tarzları olmazdı. Nitekim insanların yiyeceklerinden, barındıkları konutlara kadar herşeyde iklimin etkisini görmek mümkündür. Eskimoların yaşadıkları kutuplarda, buzullardan yapılmış iglu adı verilen konutlar, kalın kürklerden oluşan giysiler, Afrika kıtasında yerini ağaç dalları ve yapraklardan yapılmış konutlara ve oldukça ince giysilere bırakmıştır.

Dünya’nın şekli kadar ilginç olan bir diğer özellik Güneş etrafındaki dönüşü ve 23.5 derecelik eğikliğidir. Eğer Dünya’nın Güneş etrafındaki bu dönüşü olmasaydı, mevsimlerin oluşması mümkün olmazdı. Dünya’nın bir tarafı her zaman yaz, bir tarafı her zaman kış mevsimini yaşardı. Eğer 23.5 derecelik bu hassas açı olmasaydı, güneş ışınları hep aynı açıdan geleceğinden ekvator çok ısınacak, kutup bölgesi hep karanlıkta kalacaktı. Bu durumda ekvator hep çok sıcak ve çok aydınlık, kutuplar ise hep çok soğuk ve karanlık olacaktı. Her iki durumda tür çeşitliliği olmayacak, kutuplarda yaşayan hayvan ve bitkiler soğuk nedeniyle çoğalamayacaktı, çünkü oldukça çetin geçen ve sürekli karanlık olan kış soğuklarına hiçbir yavru hayvan dayanamayacaktı. Kısacası Dünya bugünkü görünümünden çok farklı olacak belki de canlılık hiç olmayacaktı.

www.havamucizesi.imanisiteler.com

 Farklı Basınç Kuşakları İklim Tiplerini Zenginleştirir

Teorik olarak Dünya’yı saran hava kütlelerinin basıncının her yerde aynı olması gerekir. Ancak hava kütlelerinin farklı değerlerde ısınıp soğuması birtakım farklı basınç merkezleri veya basınç kuşakları meydana gelmesinde önemli bir rol oynar. Atmosferin devamlı ısındığı yerlerde hava kütlesi genişlediği için hafifler, dolayısıyla basınç değeri azalır ve alçak basınç sahası meydana gelir. Ekvatora güneş ışınlarının dik gelmesi nedeniyle ısınan ve sürekli olarak sıcak olan hava bir alçak basınç merkezi meydana getirir. Buna karşılık tropiklerin kenar bölümlerinde sürekli olarak ısınmış olan havanın yığılması nedeniyle yüksek basınç kuşağı oluşur. Bunun kuzeyine doğru değişken karakterli alçak basınç, kutup bölgeleri üzerinde ise soğumuş ve yoğunlaşmış hava kütleleri nedeniyle tekrar bir yüksek basınç merkezi yer alır. Bu şekilde kuzey ve güney yarımkürede iki alçak, iki yüksek basınç merkezi bulunur. Bu basınç kuşakları bulundukları yerin iklimine oldukça önemli ölçüde etki eder. Basınçların en büyük etkisi rüzgarlardır. Nitekim denizler üzerinde oluşan nemli hava kütleleri alçak basınç sahalarına doğru kolay hareket edebildikleri için bol yağış meydana getirirler. Buna karşılık karaların iç kesimlerinde oluşan yüksek basınç merkezlerine denizlerden (alçak basınç merkezi) hava akımı olamayacağı için bu bölgeler yağıştan yoksun kalırlar. Bu özellik bölgelerin yağış ve bağıl nem faktörlerini kontrol eder.

Eğer basınç sistemleri farklı olmasaydı rüzgarların oluşması, nemli ve kuru hava kütlelerinin hareket etmesi mümkün olmazdı. Bu durumda hava ufacık bir esintiden bile yoksun her zaman durgun, son derece kurak veya çok yağışlı olurdu. Eğer Dünya’daki, deniz ve karaların tamamı alçak basınç merkezi olsaydı, bu durumda nemli hava kütlelerinin kara içlerine girmesi ile sürekli yağmur yağar, seller ve heyelanlar kaçınılmaz olurdu. Eğer kara yüzeyi üzerinde her yer yüksek basınç merkezi olsaydı bu durumda da karalar hiç yağış alamaz, tüm kara yüzeyi çöllerle kaplı olurdu. Her iki durumda da canlılık oluşamazdı. Ancak yüce Allah’ın dilemesi ile kara ve denizler üzerindeki basınç merkezleri, yağışlar, rüzgarlar bir denge içerisindedir ve tam canlılara fayda verecek özelliklerdedir.

iklim4

Allah Dünya Üzerinde Deniz ve Karaları Belli Bir Oranda Yaratmıştır

Denizler ve karalar arasındaki yapısal farklılıklar deniz ve karaların farklı ısınıp soğumalarına neden olur. Denizlerin karalara oranla daha geç ısınıp soğuması, denizleri ısı tutucu özelliği daha fazla olan alanlar haline getirir. Bu durum karaların daha sert olan iklim özelliklerini yumuşatır. Ayrıca denizlerin nem taşıma özellikleri nedeniyle yağmurların yağmasına vesile olma gibi özellikleri vardır. Yüce Allah bir ayetinde rüzgarlarla ilgili olarak şöyle bildirmektedir:

“Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.” (Neml Suresi, 63)

Denizlerin iklim üzerindeki bir diğer etkisi sıcak ve soğuk okyanus akıntıları ile olur. Teorik olarak okyanus suları yüksek enlemlerde soğuk, alçak enlemlerde sıcak olmalıdır, fakat aynı enlem üzerinde bulunduğu halde iki kıyı bölgesi arasında farklı okyanus akıntıları nedeniyle birbirine benzemeyen iklim tipleri oluşur.

Allah Yüzey Şekillerini Hava Kütlerini Etkileyecek Biçimde Yaratmıştır

Karalar üzerinde birbirinden oldukça farklı yüzey şekilleri ve yükseltiler vardır. Bu yüzey şekillerinde yukarı doğru çıktıkça hava soğur. Her 250 metrede ısı 10 derece düşer. Bu nedenle deniz seviyesi ile dağlar ve platolar arasında bütün koşullar aynı kalsa bile, sıcaklık önemli ölçüde farklı olur. Yükseldikçe ısının düşmesi sayesinde sıcak enlemlerde yerleşim alanları yükseklere kurmuşlardır. Nitekim Güney Amerika’daki yerleşim bölgeleri And dağları üzerinde 1.000 m.nin üzerindedir. Yüce Allah bir Kuran ayetinde insanlar için dağları barınaklar ve siperler kıldığını belirtmektedir:

“… Dağlarda da sizin için barınaklar-siperler kıldı, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak giyimlikler de var etti. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki teslim olursunuz.” (Nahl Suresi, 81)

Dağların denize bakan yamaçları, iç kesimlere bakan yamaçlarına göre daha fazla yağış alır. Çünkü deniz üzerinden gelen nemli hava kütleleri yamaçlar boyunca yükselir ve soğur, soğuma dolayısı ile taşımakta oldukları su buharı yoğuşarak, yağış halinde düşer. Bu şekilde dağların denize bakan yamaçları ılık ve çok nemli bir iklime, dağların karaların içine bakan kısımları ise nemini kaybetmiş olduğundan kuru bir iklime sahip olurlar.

Dağların kuzeye ve güneye bakan yamaçları da güneşlenme süreleri ve şiddetleri bakımından farklı ısınırlar. Bu nedenle güney yamaç kuzeye oranla daima daha sıcaktır.

Dünya üzerinde iklimin meydana gelebilmesi için güneş enerjisine ve coğrafi faktörlere gereksinim vardır. Güneş enerjisi rüzgarları, sıcaklığı, yağışları ve hava kütlelerinin akımlarını kontrol ederken, coğrafi faktörler de kara ve denizler ile yüzey şekilleri aracılığı ile iklim üzerine etki eder. Bu faktörlerin tümünün atmosfer üzerinde oldukça kompleks bir biçimde çalışması söz konusudur. Ancak bu kompleks çalışma hiçbir zaman bir kargaşa durumu yaratmaz. Aksine birbiri içine geçmiş olan kompleks olaylar zinciri sonucunda her bölge hatta yörede belli kurallara göre işleyen bir düzen söz konusudur. Ancak burada ilginç olan nokta aynı ilkelerin her bölge ve yörede birbirine benzemememesi, atmosfer koşulları ve iklim tipleri oluşturmasıdır. Kuşkusuz iklimin belli bir düzen içinde işlemesi ile oluşan çeşitlilik Yüce Allah’ın dilemesi ve her olayı ve canlıyı denetimi altında tutmasının bir sonucudur. Bir ayette Rabbimiz’in yaratma gücü şöyle bildirilir:

“Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir.” (Secde Suresi, 5)

www.bulutmucizesi.imanisiteler.com

Ücretsiz kitap: Allah’ın Detay Sanatı
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/3801/Allahin-Detay-Sanati
adnan oktar iman hakikati evrim teorisi

Ücretsiz kitap: İhtişam Her Yerde
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/718/Ihtisam-Her-Yerde
iman hakikati adnan oktar evrim teorisi ihtisam her yerde

Adnan Oktar: Müslümanların Ramazan’da İttifakla İttihad-I İslam İçin Dua Etmeleri, İttihad-ı İslam’ı Çabuklaştırır

adnan oktar ittihadi islam birligi misir mursi ramazan dua

 

Günümüzde dünya üzerinde 30’dan fazla silahlı çatışma alanı  bulunuyor. Esas düşündürücü olan ise bunların %80’den fazlasının Müslüman topraklarından oluşması. Bu konuda özellikle sürekli olarak gündeme gelen ülkeler Filistin ve Suriye’dir. Oysa Afganistan, Pakistan, Burma, Yemen, Somali, Libya, Sudan, Nijerya, Fildişi Sahilleri, Bangladeş, Mali, Cezayir ve bunun gibi diğer pek çok ülkede çatışmalar halihazırda devam etmektedir.

İslam Ülkelerinin Günümüzdeki Sorunlarında Küresel Güçlerin Payı ve Gerçekler

charles darwin evrim teorisi ramazan birlik

 

İslam ülkelerinin söz konusu durumu gündeme geldiğinde, bu konuda yapılan yorumlar hep aynı yönü gösterir. Sorumlu ya Amerika’dır, ya İsrail, ya sömürgeci Avrupa devletleri ya da o her zaman baş suçlu ilan edilen “küresel güçler”dir. Elbette bugüne kadar bir kısım Evanjeliklerin ve bazı yanlış bilgi sahibi Müslümanların, Müslümanlar ve Ehl-i Kitap arasında büyük bir savaş yaşanacağı yönündeki yanlış inançları nedeniyle hatalı bir siyaset izlenmiştir. Özellikle Evanjeliklerin Amerikan dış politikasındaki etkin rolü, geçtiğimiz Amerikan hükümeti döneminde Irak ve Afganistan’ın işgaline, hem milyonlarca masum Müslümanın hem de Avrupalı ve Amerikalıların kanının akmasına sebep olmuştur. Bazı Evanjelikler, farklı mezheplerden Hristiyanlar ve az sayıda da olsa birtakım Museviler, dökülen kanın şiddetlenerek artacağına inanmakta ve Müslümanlarla Ehl-i Kitap arasında büyük bir savaş öngörmektedirler.

Batı dünyasının ve özellikle sömürgeci ülkelerin Müslüman topraklarına yönelik bir çıkar politikasının yıllarından beri devam etmekte olduğu bir gerçektir. Bir kısım sinsi güçlerin Evanjelik Hristiyanları Müslümanlara karşı kışkırttıkları ve bu nedenle özellikle Ortadoğu’yu bir savaş alanı haline getirmeyi planladıkları da ortadadır. Dünyada radikal zihinler sadece İslam dünyasına ait değildir. İslam’a karşı gruplaşan radikal güçlerin de planları daima vahşi olmuştur. Dolayısıyla söz konusu Batılı radikallerin emelleri, daima İslam dünyasını zayıflatmak, küçültmek, sindirmek, yoksullaştırmak ve onları değersiz görmeye ve göstermeye yönelik olmuş ve bu konuda da oldukça başarı  elde etmişlerdir.

Ama bir de bu konuya Müslümanlar açısından bakmak gerekiyor. Acaba tüm sorumluluğu Batı’ya yüklemek doğru mu? Aslında değil. Bunu anlamak için şu an sefalet ve vahşet yaşayan birkaç İslam ülkesine yakından bakmak yeterlidir

Vicdan ve fazilet sahibi, Allah’tan korkan kimselerin, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların yaşadığı sıkıntıları gördükleri halde bunu göz ardı edip sadece kendi isteklerinin ve dertlerinin peşine düşmeleri, sıradan dünya menfaatleri uğruna bu sorumluluklarını bir kenara bırakabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle böyle bir durumda kişinin yalnızca kendisi harekete geçmekle kalmamalı, diğer Müslümanları da, birlik olup, güzel ahlakın tüm yeryüzüne yayılması, zulümlerin sona ermesi için çaba harcamaya  çağırması gerekmektedir. Allah bu ahlakın gerekliliğini, “… Müminleri hazırlayıp-teşvik et…” (Nisa Suresi, 84) ayetiyle insanlara bildirmiştir.

Müslümanların Sorunlarının En Önemli Nedenlerinden Biri Arap Sosyalizmidir

Arap sosyalizmi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Müslüman Arap dünyasını etkilemeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra özellikle Ortadoğu’da Batılı güçler tarafından çizilen sınırlar bölgedeki Müslümanlara bir anda etnik kimlik yüklemiştir. Daha önce bir arada sadece Müslüman kimliği ile kardeşçe yaşayan toplumlar, suni olarak oluşturulmuş sınırlar içinde bir anda İslam yerine milliyetçiliğe veya daha da kötüsü sosyalist milliyetçiliğe sarılmaya başlamışlardır. Bir kısım ülkelerde İslam değerleri yerine Marksist ilkeler benimsenmiştir. İslam’ın hoşgörüsü yerine Marksizm’in vahşeti yer almış, Batı’nın böl-yönet politikası bir anda hem din hem de milletler içinde kendisini göstermeye başlamıştır. Ülkeler sosyalist diktaların yönetimine girerken Filistin gibi bazı topraklarda da komünist direniş güç kazanmıştır. İran’da yaşanan ihtilal dahi, her ne kadar neticesinde “İslam Cumhuriyeti” adını alsa da, Fransız komünistleri arasında inşa edilen, kurulmasından itibaren de komünist blokta yerini alan bir devlet ortaya çıkarmıştır.

Şii-Sünni, Arap-Acem, Kürt-Türk çatışması yine bu düşüncenin ürünü olarak ortaya çıkmış ve Ortadoğu paramparça olduğu gibi, burada kurulan ülkeler de parçalara bölünmüştür. Irak gibi bir ülke bile artık günümüzde üç parçaya ayrılmıştır.

RAMAZANBIRLIK3

 

Suriye’de Hizbullah ve İran’ın Baas rejimin yanında yer alması, İslam dünyasında 1950’lerden bu yana bir belaya dönüşmüş olan Arap Sosyalizminin çirkin ittifakının bir diğer sonucudur.

Irak ve Suriye’de Baas rejimi komünist siyasi yapıyı oluşturmuştur. Akademik, siyasi, askeri ve bürokratik kadrolar, koyu Stalinist parti kadrolarından yetiştirilmiş, Baas Partisi en küçük organından en yüksek organına kadar Leninist bir stil olan hücre yapılanmasıyla idare edilmiştir. Bu hücre yapılanması sayesinde Baas Partisi uzun yıllar boyunca hem Suriye’de hem de Irak’ta halkın ve bürokrasinin üstünde ağır bir baskı yapılanması kurmuştur. Amerikan müdahelesiyle Irak Baası dağılırken, Suriye’de ise Baas çözülmemek için hala direnmektedir. Ve tüm klasik baskıcı komünist rejimlerin yaptığı gibi kendi insanını katlederek ayakta kalmaya çalışmaktadır.

Durum Arap yarımadası dışında yer alan Müslüman ülkelerde de  benzer biçimde gelişmektedir. Örneğin Afrika’da Somali 1960 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra Marksist bir lider olan Barre’nin hegemonyası altında dönemin komünist ülkelerine güvenmiş ve tarım sektöründen maden yataklarına kadar tüm zenginliğini çeşitli dış güçlerin eline vermiştir. Tıpkı Mali’de olduğu gibi güneyde radikal İslam gruplarının çeşitli etkileri görülürken, ülkenin genelinde komünist tahribatın etkisi devam etmiş ve yüzlerce yıldır birbirleriyle hiçbir sorunu olmayan yüzlerce Müslüman aşiret, birbirleriyle savaşır hale gelmiştir.

Uranyum ve petrol yatakları bakımından son derece zengin Nijerya’nın halkı, yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Ülke İngiliz hakimiyetinden kopup bağımsızlığını kazandığında, sömürülecek alanlar hiçbir zaman İngiltere tarafından terk edilmemiştir. Ülkeleri zayıflatmanın en önemli yöntemi olan böl-yönet politikası, radikal unsurların devreye sokulmasıyla tıpkı Somali’de ve diğer Müslüman Afrika ülkelerinde olduğu gibi Nijerya’da da uygulanmış ve ülke parçalara ayrılmıştır. Bölünme ve çatışmalar daha çok bölünme ve çatışmayı beraberinde getirmiş ve yüzlerce yıldır dostluk içinde yaşayan kabileler birbirleriyle çatışır hale gelmişlerdir.

Sudan’da, Bangladeş’te, Endonezya’da ve diğer pek çok İslam ülkesinde de benzer olaylar yaşanmaktadır. Müslüman Afrika ülkelerinin bir kısmı komünistleştirilmeye çalışılarak, bir kısım Ortadoğu ülkelerinde Marksizm yaygınlaştırılarak, bu ideolojinin en büyük tahribatlarından biri olan “şiddeti hak arama yolu olarak” gören ve Kuran’ın ruhundan çok uzak olan nesiller yetiştirilmiştir. Birbiriyle sürekli kavga halinde olan, kardeşlik ruhunu unutmuş, bilimden ve sanattan da uzaklaşmış katı yapı Müslüman aleminin büyük bir kısmında yaygınlaşmıştır. Bu tahribatın izleri günümüzde Müslümanların acı çekmelerinin en büyük nedenlerinden biridir.

www.hadislerdemehdi.com

İslam Dünyasının En Büyük Sorunlarından Biri Mezhep Çatışmalarıdır

RAMAZANBIRLIK4

 

İslam ülkelerinin bir kısmında Sünnilerle Şiiler, Alevilerle Vahabiler birbirlerine düşürülerek zaten birbirleriyle çatışan İslam ülkelerinin kendi içlerinde de parçalara ayrılması gerçekleşmiştir. Komünizmin vahşet politikası, mezheplerin birbirlerine düşürülmesi ve Müslümanların dinlerinden ziyade milliyetlerini ön planda tutmaları onları zayıflatmıştır. Sömürgeci ülkeler ilk kıvılcımı başlatmış olsalar da sonraki vahşete esas izin veren ise Müslümanların kendileri olmuştur. Bu ülkeler bölünmeyi makul görmüşlerdir. Birbirlerini kardeş değil düşman olarak görmüşlerdir. Bu zihniyetin sonucu olarak şu an çatışma yaşanan İslam coğrafyasının çok büyük bir kısmında Müslümanlar Müslümanları katletmektedirler. Bu katliamın en ibret verici örneği kuşkusuz ki Suriye’de yaşanmaktadır.

Suriye’de yaşananlar bir yandan komünist Baas zihniyetinin vahşetini gözler önüne sererken  bir yandan da İslam aleminin önemli bir konusu olan Şii-Sünni ayrımını gündeme getirmiştir.

Öncelikle şunları ifade etmekte fayda var: Şii de Sünni de Vahabi de aynı Allah’a iman eden, aynı Peygambere biat etmiş, aynı Kitaba inanan, aynı kıbleye dönen yani bir olan Müslümanlardır. Farklı meşrepler, farklı yollar, farklı uygulamaları olabilir, ama bu farklılıkların hiçbiri birinin diğerine düşman olması için bir mazeret değildir. Bu farklılıkların hiçbiri dost olmaya engel değildir. Bu farklılıkların hiçbiri, özellikle de İslam aleminin başında bu kadar çok sıkıntı varken, birlikte hareket etmeye engel değildir. Hepsinden önemlisi, bu farklılıklar asla Kuran’ın “Müslümanların kardeş olduğu” hükmünü unutturmamalıdır. Yanlışları eleştirirken de doğruya davet ederken de bu bilinçle hareket etmek gerekir. Bu sebeple, gerek Irak’ta uzun yıllardır devam eden çatışmaları gerekse Suriye’de yaşanan garip işbirliklerini değerlendirirken bunu körü körüne bir Şii düşmanlığı veya İran karşıtlığı üzerinden yapmak çok çirkin olur. Akılcı ve makul olan ve elbette Kuran ahlakına uyan, olayları kör bir kavgaya dönüştürecek öfke dolu bir dil kullanmak değil, kardeşliği tesis edecek itidalli ve sevgi dolu bir dil kullanmaktır.

www.turkislambirligimujdesi.com

Müslüman Alemindeki Sorunların Asıl Nedeni Kuran Ahlakından Uzaklaşmış Olunmasıdır

Bilindiği gibi İslam ülkelerinin bir kısmında yaşanan acılar sadece dış dünyadan kaynaklanmamakta, farklı etnik kökenler, farklı mezhepler, farklı kültürlerden Müslümanlar arasında da -Kuran ahlakına tamamen aykırı olarak- çatışmalar yaşanmaktadır. Allah’ı bir, dini bir, Kitabı bir, Peygamberi bir olan ve Allah’ın emriyle kardeş olmaları gereken Müslümanların birbirleriyle çatışıyor olması hiç şüphesiz üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir durumdur. Çünkü Kuran’a göre müminlerin birlik olmaları farzdır. Ayetlerde şöyle buyrulur:

“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (Al-i İmran Suresi, 103)

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz” (Hucurat Suresi, 10)

“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)

“Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (Şura Suresi, 39)

RAMAZANBIRLIK5

 

Burada Müslümanların birlik olmasıyla ilgili olarak sadece birkaç ayete yer verilmiştir. Bu ayetlerden ve Kuran’da bildirilen diğer ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi;

  1.  Müslümanların birlik olmaları,
  2.  Kardeşçe bir sevgi ve şefkatle birbirlerine bağlı olmaları,
  3.  Çekişip tartışmamaları,
  4.  Birbirlerinin velileri ve dostları olmaları,
  5.  Birbirlerini her koşulda koruyup kollamaları,
  6.  Birbirleriyle istişare halinde olmaları,
  7.  Kenetlenmiş bir bina gibi tek safta olup, inkarcı zihniyete karşı ilmi bir mücadele yapmaları farzdır.

Tüm bunlara aksi bir tutum içinde olmak, yani;

  1.  Birleştirici değil ayırıcı olmak,
  2.  Müslüman kardeşlerine sevgiyle ve şefkatle yaklaşmamak,
  3.  Müslüman kardeşlerine karşı affedici, koruyucu ve kollayıcı olmamak,
  4.  İnkara karşı verilen ilmi mücadelede Müslümanlarla kenetlenmiş bir bina gibi olup birlikte fikri mücadele içinde olmamak haramdır.

Eğer İslam alemi güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak, dünyaya her alanda yön vermek ve ışık tutmak istiyorsa, birlik halinde hareket etmek zorundadır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklık, İslam dünyasından ortak bir ses yükselmemesi, mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. Filistin’de, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da, Moro’da ve daha pek çok yerde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir.

Müslümanlar, Peygamberimiz (s.a.v.)’in  “Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz” (Ebu Davud, Edeb 46, (4893); Tirmizi, Hudud 3, (1426); Buhari, Mezalim 3, İkrah 7; Müslim, Birr 58) sözünü hatırlarından çıkarmamalı ve bu söze uygun hareket etmelidirler.

www.yasananahirzaman.com

Dünyadaki Zulmün Durmasını İsteyen Müslüman Kardeşlerimiz Mübarek Ramazan Ayında Can-ı Gönülden İttihad-ı İslam İçin Dua Etmelidirler

Allah Kuran’ın pek çok ayetinde müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını bildirmiştir. “Veli” kelimesinin anlamı dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Buna göre Müslümanların birbirlerini dost edinmeleri, birbirlerini korumaları ve birbirlerine destek olmaları Allah’ın onlara bir emridir.

Allah bir ayetinde müminlerin birbirlerini veli edinmeleri gerektiğini şöyle bildirmektedir:

“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.” (Maide Suresi, 55)

Bir sonraki ayette ise Allah müminlerin birbirlerini dost ve veli edinmeleri durumunda inkarcılara karşı sürdürdükleri fikri mücadelede mutlaka galip geleceklerini şöyle bildirmektedir:

“Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide Suresi, 56)

Bu ayetten ve Kuran’ın daha pek çok ayetinden anlaşılmaktadır ki, müminler birbirlerini sevip dost edinirlerse, birbirlerine destek olurlarsa inkarcıların inananlara uyguladıkları kötülüklere kesin olarak son verecek ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yeryüzünde yerleşik kılacaklardır. Açıktır ki, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yaşanan adaletsizlikleri, zulüm ve haksızlıkları durduracak olan, tüm Müslümanların birbirlerini kardeşçe kucaklamaları, aralarındaki uzaklıkları ortadan kaldırarak bir an önce birleşmeleri ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıdır.

Geçmişte bir kısım hatalar yapılmış olabilir. Fakat şu an Müslümanlar olarak kendi sorumluluklarımızı görmek zorundayız. İslam ülkelerinin yatışmasının yolu başkalarını suçlayarak vakit kaybetmek değil, Allah’ın emri gereği birlik olmaktır. Allah, Enfal Suresinin 73. ayetinde, “İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73) buyurarak bu ayetin hükmünü gerçekleştirmiştir. Müslümanlar dostluklarını kaybettikçe, bölünüp parçalandıkça yeryüzünde çatışma ve bozgunculuk artmıştır. Bu nedenle  çözüm Müslüman aleminin, Kuran ahlakının gerektirdiği biçimde birlik olmasıdır.

Hiç şüphe yok ki Allah’tan korkan, vicdan sahibi hiçbir Müslüman, kardeşlerinden yüz çevirmenin ve kardeşleriyle birlik olmamanın karşılığında ortaya çıkan kargaşanın ve zulüm dolu ortamın oluşturduğu fitnenin vebalini yüklenmek istemez. Ne var ki Müslümanların birleşmesi için gayret etmeyen herkes şahit olduğu acılardan, zulüm ve haksızlıklardan, savaşlardan sorumlu olacaktır.

RAMAZANBIRLIK2

 

Allah’ı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i ve mümin kardeşlerini seven her Müslüman, dünyanın dört bir yanında esaret altında yaşayan milyonlarca mazlum insanın, zulüm gören, işkenceye uğrayan, evlerinden sürülen, yokluk içinde yaşamak zorunda bırakılan kardeşlerinin sorumluluğunu üzerinde hissetmeli ve onların huzur ve güvenliğe kavuşmaları için İslam dünyasının bir an önce birleşmesini istemelidir. Nitekim mağdur olan kardeşlerimizi içinde bulundukları durumdan kurtarmanın en kısa, en etkili, en kesin yolu İttihad-ı İslam’ın sağlanmasıdır.

Zulmün durmasını isteyen kardeşlerimiz bu mübarek günlerde Müslüman dünyasının kurtuluşu için “Ya Rabbi, İttihad-ı İslam’ı bir an önce meydana getir”, “İttihad-ı İslam’ı hemen oluştur” diye Allah’a dua etmelidirler. Allah müminlerin dualarına icabet edendir. Bu güzel ve hayırlı duayı yapan kardeşlerimiz inşaAllah kısa süre sonra dualarının gerçekleştiğini göreceklerdir. Israrla bu duayı yapan, bu duaya ilişkin faaliyetlerde bulunan müminler hiç kuşkusuz büyük bir sevap işlemiş olacaklardır.

İslam Birliğini sağlayacak olan Allah’tır, bizlere düşen bu birliğin kurulması için Allah’a dua etmektir. Bizler Müslümanları daima kardeşliğe çağırmakla, birbirlerini sevmeye, tek Yaradan’ın kulları olduklarını hatırlamaya çağırmakla, dünyadaki her insanı, Allah’ın kulu olarak sevmeye davet etmekle, Allah’ın bu kainatı nefret için değil sevgi için yarattığını hatırlatmakla yükümlüyüz.

Dünyayı güzelleştirmenin sırrı birlik çağrısı yapmaktır. Radikallerin sahte dini sürekli lanet ve nefret ile canlı kalıyor olabilir. Kuran’da bildirilen İslam dinimiz bize sevmeyi ve daima dost olmayı emrediyor. Biz, şartlar ne olursa olsun, zulüm altında bile olsak, sevgiyi konuşmalıyız. Lanet okumak dünyaya asla barış getirmez ama sevgi ve birliği konuşmakla Allah’ın izniyle dünya değişir.

www.dorthakmezhebegoremehdi.com

İslam Aleminin Manevi Liderinin Olmaması Hz. Mehdi (a.s.)’ın Geliş Alametlerindendir

Allah tarih boyunca her kavmi lideriyle, önderiyle birlikte yaratmıştır. Bu, Adetullah’ın gereğidir. Hz. Nuh (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.), Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.) döneminde iman edenlerin önderi olarak Allah’ın mübarek elçileri İslam toplumlarının başında olmuştur. Hz. Talut (a.s.) döneminde de, Hz. Zülkarneyn (a.s.) döneminde de Müslümanların hep bir lideri olmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.)’in ardından da Müslümanlar yakın tarihe kadar hiç başsız kalmamışlardır. Bu dönemde Müslümanların manevi bir liderinin olmaması, Allah’ın takdir ettiği Hz. Mehdi (a.s.)’ın geliş alametlerinden birisidir. Ancak Allah kaderde İslam toplumu için bir güzellik takdir etmiş ve manevi önderleri olmadan geçen bu dönemin ardından onları çok üstün ahlaklı, çok mübarek, sevgi ve şefkat dolu, Müslümanlara çok düşkün, hamiyet-i İslamiyesi çok kuvvetli bir zatla, yani Hz. Mehdi (a.s.)’la müjdelemiştir. Yaklaşık 1.5 asırdır başsız olan İslam alemi, Allah’ın takdir ettiği kaderin gereği olarak, bu yüzyılda Hz. Mehdi (a.s.)’ın manevi önderliği altında birleşecek ve İslam Birliği kurulacaktır inşaAllah.

http://harunyahya.org/tr/Makaleler/165377/Muslumanlarin-Ramazan%E2%80%99da-Ittifakla-Ittihad-I-Islam-Icin-Dua-Etmeleri-Ittihad-i-Islam%E2%80%99i-Cabuklastirir