Didem Ürer özerklik tehlikesine değindi

didem urer demokratik ozerklik pkk bdp guneydogu kurdistan

Didem Ürer: Bütün etnik kökenlilerin vatanımızın bölünmemesi için gayret göstermesi gerekiyor. Özerk yapıyı kurmak isteyen komünist ideolojinin ne olduğunu halkımıza tanıtmalıyız.

Video: https://www.youtube.com/watch?v=wRmsD3WX51c

 

Ücretsiz kitap: Komünizm Pusuda
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/781/Komunizm-Pusuda
komunizm pusuda komunist ak parti akp gezi parki adnan oktar recep tayyip erdogan

Komünist Kürdistan Tehlikesi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/146212/Komunist-Kurdistan-Tehlikesi
komunis tkurdistan tehlikesi recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/779/Komunist-Cinin-Zulum-Politikasi-ve-Dogu-Turkistan
komunist cin dogu turkistan recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Terör Sevgiyle Yok Edilir
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/957/teror-sevgiyle-yok-edilir
adnan oktar pkk teror sevgiyle yok edilir kitap basbakan recep tayyip erdogan

Adnan Oktar komünist PKK’nın iç yüzünü deşifre etti

Adnan Oktar: Süper tehlikeli bir olay. Bir de bunun üstünde pek duran olmadığı için sessiz sedasız PKK alttan alta hedefine doğru ilerliyor. Bu konuda konuşma yapanları da işte sanki suçluymuş gibi göstertmek istiyorlar. Buna çok dikkat etmek lazım. Bu ciddi bir tehlikedir ciddi bir gelişme. Zaten konuşmalara da baktığımızda hedefin o olduğu görülüyor. Bir de PKK son zamanlarda özellikle Abdullah Öcalan’ın açıklamalarından sonra kendini dindar göstertmeye başladı. Bu çok tehlikeli bir taktik. Stalin de bu savaş döneminde kiliselere, hahamlara, papazlara müthiş destek vermişti. Savaşta moral yönden etkili olsun diye. Sonra konular hallolduktan sonra gine onları ezmeye başladı. Daha önce de eziyordu ama savaş döneminde destekledi. PKK’da geçici bir destek sağlıyor. Bazı Müslümanlar da buna kanıyor. Bir diyorlar işte sarıkla cübbeyle gezeceğiz, istediğimiz gibi faaliyet yapacağız, bize burada özgür bir ortam sağlayacaklar falan gibi inanıyorlar. Halbuki PKK siyasi yönden yönetimi ele geçirdiğinde yani komünist yönetim kurulduğunda proletarya diktatörlüğü kurulduğunda iflahlarını keserler Müslümanların. Bir tane cami bırakmazlar. Bir tane mescid bırakmazlar. Dini eserler dini kitaplar hiçbir şeyi bırakmazlar. PKK hareketi çok hırslı çok acımasız bir hareket, meydana gelecek felaketi tahmin etmiyorlar. Halk ılımlı sakin sade bir yönetim olacak zannediyor. Böyle bir şey yok. Yani kurt kapanına insanların rahatça kapılmaları için kapanın rahat çalışması için şu an çok ılımlı yaklaşıyorlar ama komünist yönetim kurulduktan sonra acımasız keskin yönünü PKK ortaya çıkartır, daha önceki olayları unutmaması gerekiyor vatandaşlarımızın. Halkı kitleler halinde şehit ediyorlardı çoluk çocuk yaşlı kadın demeden herkesi şehit ediyorlardı onun bin beterini yaparlar Allah esirgesin. Onun için bu büyük tehlikeye karşı tüm partilerin elele verip her türlü tedbiri alması gerekiyor ve bunu da sık sık hemen hemen her gün hatırlatmamız gerekiyor. Özellikle MHP’den biz çok ciddi bir atak bekliyoruz. Sayın Devlet Bahçeli’den, salon toplantıları yapsın büyük konferanslar versin MHP’nin ileri gelenleri Sayın Başbuğ gibi gayet güzel halkı ikna edecek tehlikeye dikkat çekecek konuşmalar yapabilirler. Aynı şekilde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’da çok güzel konuşmalar yapabilir çok aydınlatıcı faaliyetler yapabilir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Hocam’da gerçi son günlerde bu tehlikeye dikkat çekiyor işte tek devlet tek bayrak ama adamlar bunu dinlemez yani tamamen demagoji olarak görürler çünkü onlar çok kapsamlı ve kararlı ideolojik propaganda yapıyorlar. Bu tip siyasi söylemlerle bu olay durmaz. Darwinizm’e karşı mücadele verilmesi lazım, materyalizme karşı mücadele verilmesi lazım, anti-Stalinist, anti-komünist faaliyet yapilması lazım. Halkın uyarılması gerekiyor ve bütün siyasi partilerin kardeşçe o konuda ittifak etmesi gerekiyor. Orada siyaset olmaz. Orada vatanın birliği mevzubahis. Çok hayati bir konu. Büyük Birlik Partisi olsun, MHP olsun hepsi bu konuda atak olmaları gerekiyor. Bizim demecimizi yayınlamazlar diyemezler çünkü bu kadar güçlü partilerin demeçleri yeri yerinden oynatır. Çok etkileyici olur. Onun için hiç vakit kaybetmemek gerekiyor. Birleşmiş Milletler devreye girebilir, planları da zaten o yönde bazı tiplerin. Vaktimiz varken zamanı varken çok acele edelim. Günler aylar bile önemli. Hemen telafi edecek ataklara başlamak lazım.

Sayın Adnan Oktar’ın A9 TV’deki canlı sohbetinden (3 Nisan 2014; 23:00)
Video: https://www.youtube.com/watch?v=wOJ1VcjUG0o

Ücretsiz kitap: Komünizm Pusuda
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/781/Komunizm-Pusuda
komunizm pusuda komunist ak parti akp gezi parki adnan oktar recep tayyip erdogan

Komünist Kürdistan Tehlikesi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/146212/Komunist-Kurdistan-Tehlikesi
komunis tkurdistan tehlikesi recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/779/Komunist-Cinin-Zulum-Politikasi-ve-Dogu-Turkistan
komunist cin dogu turkistan recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Terör Sevgiyle Yok Edilir
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/957/teror-sevgiyle-yok-edilir
adnan oktar pkk teror sevgiyle yok edilir kitap basbakan recep tayyip erdogan

Adnan Oktar: Mehdiyet PKK tehlikesini kökten bitirecek yegane çözümdür!

basbakan recep tayyip erdogan adnan oktar mehdi pkk

Adnan Oktar: AK Parti’nin bütünleştirici yönü güzel ama bir tehlike varsa sadece AK Parti’nin buna gücü yetmez sadece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gücü yetmez. CHP’nin de, MHP’nin de hepimizin birlikte hükümete destek olarak bu konuda tedbir almamız lazım. Hükümete yol göstertmemiz lazım. Yalnız başına bir şey yapamaz hükümet. Hatta işte onun için diyorum Türkiye’nin tek başına gücü bile yetersiz yani İslam alemi ile birleşmemiz İttihad-ı İslam’ı oluşturmamız gerekiyor o zaman PKK tehlikesi kökten hallolmuş olur yani dolayısıyla Mehdiyet bir çözümdür. Mehdi’nin zuhuru, İttihad-ı İslam, Müslümanların birleşmesi konuyu kökünden halleder. Öbür türlü çok zor tabii ki. Yani şahsi olarak tek tek adamlar gidip her yerde PKK propagandası yapıyor. Ona karşılık şahsi olarak propaganda yapılamıyorsa devlet radyosundan, televizyonundan anti-komünist, anti-Darwinist ve anti-materyalist propaganda yapması lazım. Kendi yapamıyorsa yapabilenlere kapı açması lazım. Milletin enerjisini aktif olarak bu konuya tekzip etmek gerekiyor.

Sayın Adnan Oktar’ın A9 TV’deki canlı sohbetinden (3 Nisan 2014; 23:00)
Video: https://www.youtube.com/watch?v=27O7ohtU_Io

 

Türk İslam Birliği’ne Çağrı
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/734/Turk-Islam-Birligine-Cagri
adnan oktar turk islam birligine cagri harun yahya kitap

Seçim haritasındaki büyük tehdit

2014 yerel secim sonuclari haritasi basbakan recep tayyip erdogan pkk adnan oktar

Türkiye’de son bir yılın özetinde, Gezi parkı protestoları, daha fazla demokrasi isteyen liberaller, yolsuzluk soruşturmaları, hükümet-Gülen cemaati çekişmesi ve ses kasetleri var.

Her yeni günde yeni bir skandal, öfkeli söylem, suçlama ve karalama kampanyası ile uyanan Türkiye’de acaba bu bir yıl içinde ihmal edilen veya gözden kaçan bir şey var mıydı?

Vardı elbette. Seçim sonuçları bunu tüm açıklığı ve çıplaklığıyla gösterdi. Güneydoğu üzerinde kurgulanan kirli planın krokisi, Türkiye’nin seçim haritası üzerinde ayan beyan görünüyordu. BDP, eskisinden daha fazla şehir belediyesini alarak, daha fazla alana yayılarak, oradaki tüm diğer siyasi partiler üzerinde hakimiyet kurmuş ve zaferini ilan etmişti.

Şunu belirtmeliyim, BDP siyasi bir partidir. Elbette diğer siyasi partiler gibi demokratik hakları vardır, barışçıl bir politika izlemektedir ve bu devletin koruması altındadır, zaten olmalıdır. Fakat BDP’nin PKK tarafından desteklenen bir parti olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Dahası, BDP liderlerinin çeşitli şekillerde özerklik meselesini dile getirmeleri, bunu özellikle son dönemlerde sıkça yapmaları gözden kaçmamaktadır.

Özellikle PKK’nın yayın organı olarak bilinen Özgür Gündem gazetesinin seçim sonuçlarını “Özerkliğe ve Öcalan’a evet” manşetiyle duyurması, Bitlis’te kutlamaların binalara asılan dev Öcalan afişleriyle yapılması, Gültan Kışanak’ın “halk, kendi öz yönetimini inşa seçimini yaptı” şeklindeki seçim yorumu çok ciddi ve ürkütücü bir tehdidin habercisidir. 1
Bazıları bunu safça, “çözüm sürecinin doğal sonucu”, “halkın seçimi” şeklinde yorumluyorlar.

Güneydoğu illerimizde halkın üzerinde kurulmuş psikolojik ve fiili baskı sistemini göremiyorlar. Bu bölgelerde, özellikle küçük kasabalarda pek çok Kürt kardeşimizin PKK tehdidi altında olduğunun, kardeşlerimizin pek çok belde de açık oy prosedürüne zorlandıklarının farkında bile değiller. Ahlat’ta seçimin kaybedilmesi üzerine gerçekleşen terörün nedenini ve boyutlarını göremiyorlar.

Uzun zamandır, çözüm süreci şemsiyesi altında PKK, farklı bir strateji yürütüyor. Gerilla saldırıları yerine içeriden, sinsi taktiklerle bölünmenin yollarını arıyor. Ve bu konuda büyük ölçüde yol almış görünüyor.

Şimdiki taktik, halkı baskı altında tutarak, belediyeleri PKK’nın sempati duyduğu bir partiye teslim ederek, bölgede daha rahat komünizm propagandası yaparak Güneydoğu’yu Türkiye’den koparmak. Dikkat edilirse özellikle son aylarda Türk halkı bölünme fikrine, süslü kelimelerle, kibarlaştırılmış özerklik tarifleriyle alıştırılmaya çalışılıyor. “Demokratik özerklik”, “kanton”, “otonomi” gibi yeni, sözde yumuşatılmış, daha az tepki çekecek isimlerle bir algı kontrolü oluşturulmaya çalışılıyor.

Pek çok kişinin tatlı dille bu konuda ikna edileceği, böyle bir bölünme şeklinin de zararsız olacağı telkin ediliyor. Bunun için de oldukça yüklü ve kurnazca bir propaganda ve ikna yöntemi kullanılıyor. Sn. Adnan Oktar’ın seçim sonrasında önemle dikkat çektiği gibi, “Eğer PKK, Güneydoğu halkının gözünde legal hale getirilirse; halk bu durumu özellikle devletin yenilgisi olarak algılarsa, bu çok büyük tehlike demektir. PKK’nın yoğun baskısı bir müddet sonra yurt dışından gelen baskılarla birleşirse, örneğin BM vs. özerklik olsun diye referandum için dayatırsa Türkiye’yi bölünme aşamasına getirebilirler, tehlike çok büyük.”2
Ülkemiz için zararsız bir bölünme şekli yoktur.

PKK’nın yegane amacı, Güneydoğu’yu Türkiye’den koparıp orada komünist bir devlet kurmaktır. Orada yıllardır baskı altında yaşayan Kürt kardeşlerimizi komünizm vahşeti altında esaret altına almaktır. Bu, Kürt kardeşlerimiz başta olmak üzere bütün Türkiye için felaket demektir.
Şu an Türkiye kendi içinde çok çeşitli sorunlarla boğuşuyor. Oysa Türkiye’nin dikkat vermesi gereken en büyük ve acil sorun budur. Yine Sn. Adnan Oktar’ın belirttiği gibi “Tüm partilerin milli mutabakat yapması ve bölünme tehlikesine karşı gereken tedbirlerin alınmasını sağlaması” gerekmektedir. Şu çok iyi bilinmelidir ki, Güneydoğu’yu komünist zulmün eline terk etme gibi bir niyetimiz hiçbir şekilde yoktur. Bunun için, bizi oyalayan ve daha da önemlisi bizi içten bölen, gücümüzü kıran diğer konuları en azından şimdilik bir kenara bırakıp milli birlik içinde bu konuya sahip çıkmamız büyük önem taşımaktadır.

http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/37036-secim-sonuclari-aciklandi-ozerklik-vurgusu-artti.html 

http://www.sonyorumhaber.com/haber/gundem/adnan-oktarin-secim-sonrasi-degerlendirmeleri/21316.html

Kaynak: http://www.haberhilal.com/yazar-Secim-haritasindaki-buyuk-tehdit–5672/

Ücretsiz kitap: Komünizm Pusuda
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/781/Komunizm-Pusuda
komunizm pusuda komunist ak parti akp gezi parki adnan oktar recep tayyip erdogan

Komünist Kürdistan Tehlikesi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/146212/Komunist-Kurdistan-Tehlikesi
komunis tkurdistan tehlikesi recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/779/Komunist-Cinin-Zulum-Politikasi-ve-Dogu-Turkistan
komunist cin dogu turkistan recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Terör Sevgiyle Yok Edilir
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/957/teror-sevgiyle-yok-edilir
adnan oktar pkk teror sevgiyle yok edilir kitap basbakan recep tayyip erdogan

2014 yerel seçimleri sonuçları haritası ne diyor?

2014 yerel secim sonuclari haritasi adnan oktar akp pkk bdp

2014 yerel seçimlerini; 17 Aralık Operasyonu, tapeler, mitingler, Kırım, Ukrayna, İran, Irak petrol hatları, IŞİD, Süleyman Şah Türbesi, Suriye, mülteciler, Gezi Olayları derken geride bıraktık. İktidar partisi bir önceki yerel seçimlere göre oylarını arttırarak birinci olarak çıktı. Bu yerel seçimler ülkemizin geleceği ile ilgili olarak hepimize çok önemli bir konuyu tekrar hatırlattı: Doğu ve Güneydoğu’da Bölünme Riski…

Doğu ve Güneydoğu’da 2009 yerel seçimlerinde 8 il belediyesi kazanan BDP, bu yerel seçimlerde belediye sayısını 11’e yükseltti. Ağrı, Mardin ve Bitlis’i AK Parti’nin elinden aldı. Ayrıca Iğdır’da oyunu yükseltirken, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli’yi de elinde tuttu. Urfa’da ise belki kazanamadı ama oylarını arttırdı.

Bilindiği gibi; Doğu ve Güneydoğu halkı hem PKK’nın hemde iddia edilen “Ergenekon” yapılanmasının bölgede uyguladığı faaliyetler yüzünden büyük sıkıntılar çekti. Bölgede etkin olmaya çalışan güçler, Kürtleri ötekileştirerek bir bölgeye, Türkleri başka bir bölgeye hapseden bir mantık öngörüyordu. Yüzyıllarca birlikte kardeşçe yaşayan Kürtleri Türklere düşman yapabilmek için Kürt halkına zulmettiler, tehdit ettiler, korkuttular, ezdiler, işkenceler yaptılar.

Ülkemizde bazı kişiler yoğun bir şekilde yapılan propagandalar sonucunda Kürt halkını görmeye bile tahammül edemez hale geldi. Bölgeye hizmet gitmesini istemiyor, o bölgenin coğrafyasını bile sevmiyorlar. Kürtlerin ezilmesini mubah görüyor ve onlarla aynı ülkenin topraklarını paylaşmak istemiyorlar.

Hâlbuki Türk milleti için vatanın bütünlüğünün ve manevi değerlerinin  korunması, her şeyden önce gelir. Milletimiz bu değerlere verdiği önemi tarih boyunca ve Kurtuluş Savaşı’nda çok net göstermiştir. Bu toprağın insanları Kürt olsun, Türk olsun, Çerkes ya da Laz olsun kutsal saydığı değerler ve vatanın savunması uğruna gözünü kırpmadan şehit olmuştur.

PKK yerel seçimlerden sonra aldığı güç ile hükümete yönelik baskısını arttırarak Avrupa’da yoğun lobi faaliyetlerine girecektir.. AB, BM ve ABD’nin de PKK ile ilgili baskısı artacaktır. Aslında AIHM’nin Öcalan ile ilgili tavsiye kararı tüm bunların habercisi olmuştur. Bütün bu baskıların nedeni Türkiye’ye federasyon ya da özerkliği dayatmak. Ve bu konuda bir referandum düzenlenmesini sağlamak olacaktır.

2014 yerel seçimlerinin sonuçlarına göre Türkiye’nin halledilmesi gereken en acil ve önemli konusu “Bölünme Tehlikesi”
2014 yerel secim sonuclari haritasi harita pkk adnan oktar
Hükümet, Doğu ve Güneydoğu bölgesine özel bir önem veriyor. Bölgenin kalkınması için çok çaba sarfediyor, planlar yapıyor. Bölgenin iktisadi olarak kalkınması elbette çok önemli. Sanayinin, altyapının gelişmesi, havaalanları, köprüler, barajlar, yollar bölge halkının yaşam standardını yükseltmek için gerekli ama öncelikli mi?

Türkiye’nin bölgesinde önder ve lider olması için öncelikli olarak iç tehlike olan PKK’yı tamamen etkisiz hale getirmesi gerekir. Ortada PKK tehlikesi varken, hükümetin bütün dikkatini, mücadele gücünü ve enerjisini terör örgütüne yönlendirmeli.

Bu mücadele bir ulusal dava ve bu davada başta CHP, MHP olmak üzere diğer bütün partilerin de hükümete destek olması gerekir. Ülkenin önde gelenleri, politikacılar, siyasiler, bürokratlar, işadamları ve STK’lar birlik olarak strateji geliştirerek ortak hedefleri olan PKK ile mücadele etmeli.

Türkiye, yıllardır PKK ile mücadelede ülke bütçesinin büyük bir kısmını harcamış, on binlerce şehit vermiş. Artık PKK’nın oyalama stratejisini bertaraf edip bölünmeye karşı gereken tebdiri almak pek çok şeyden önemli. Hükümet bu konudaki kararlılığı ile beraber bölge halkına şefkatini ve sevgisini de göstermeli.

Doğu ve Güneydoğu bölgesinde seçim mücadelesi yıllardır AK Parti ile BDP arasında geçiyor. MHP, CHP ve diğer partilerin bölgedeki varlıkları neredeyse hiç yok. Birçok yerde partiler teşkilatlanma bile yapamıyor. Bölge halkı, BDP dışındaki partilerden değil aday olmak, söz konusu partilerin teşkilatlarında çalışmaktan bile korkuyor. BDP haricindeki partilerin seçimler öncesinde maruz kaldığı şiddet olayları ve seçimlerden sonra Ahlat, Muş’ta yaşananlar bu korkunun gerçekliğini de ortaya çok net bir şekilde koyuyor. Acilen Güneydoğu’da tüm partilerin aktif olarak faaliyette olup seçim çalışması yapabileceği bir bir düzen kurulmalı.

Tüm bu olanlar PKK’nın kendisini bölgenin hakimi ve mutlak yöneticisi gibi gördüğünün göstergesi. PKK halkı baskı ile sindirerek kontrolü altında tutma çabasında. Gün geçtikçe Güneydoğu halkının gözünde devlete alternatif, legal bir yapılanmaymış gibi bir imaj oluşturuyor. PKK, çözüm süreciyle birlikte asker ve polisin bölgedeki etkinliğini azaltmasını bir fırsat olarak görüyor.

Siyasi partiler Doğu ve Güneydoğu’daki faaliyetlerinde partilerini değil, Türkiye’nin geleceğini düşünmeliler. Birlik olup aralarında mutabakata varıp bölünme tehlikesine karşı ortak strateji ile davranmalılar ve acil önlem almalılar.
Mart 2014 itibariyle Doğu ve Güneydoğu bölgesi için tehlike sinyalleri çalıyorsa da henüz çok geç değil. Henüz yapılabilecek şeyler var. Bunun için;

1) Büyük çoğunluğu dindar olan bölgede komünist terör örgütü PKK ile paralel taleplerde bulunan BDP’nin bu kadar oy alması olağan karşılanmamalı,
2)Başta AKP, CHP ve MHP olmak üzere bütün partiler BDP’ye karşı bölgede mutabakat kurmayı, hatta-bölgeye özgü olmak üzere- aralarında ittifak kurmayı bile düşünmeliler,
3)Güney Doğu halkı manevi olarak güçlendirilmeli. Bunun için komünizm tehlikesinin halka çok iyi bir şekilde anlatılmalı.

Bu somut adımlar atıldığı takdirde Güney Doğu Anadolu’daki bölünme riski ortadan kalkabilir. Türkiye’nin varlığı ve bütünlüğünün bütün siyasi kaygıların ve partilerin üzerinde olduğu unutulmamalıdır.

 

 

Asla izin vermeyeceğimiz bir tehlike: Özerklik

adnan oktar pkk didem urer ozerklik federasyon abdulla ocalan komunizm

Abdullah Öcalan’ın Nevruz mektubu, Ahmet Türk ve Cemil Bayık’ın son açıklamaları, BDP liderlerinin 30 Mart seçimleri öncesi ve sonrasında verdikleri beyanlar hep bu son aşamaya gelindiğinin mesajlarını taşıyor.


Bir seçimi daha arkamızda bıraktık. AK Parti 2009 yerel seçimlerine göre önemli bir başarı kazanmış görünüyor. Bu seçimin sonuçlarının vatanımıza ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Ancak Türkiye geneline bakıldığında Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde oluşan tablo oldukça endişe verici. Seçim sonuçlarının açıklandığı günden beri A9 TV’deki yayınlarında değerli Hocam Adnan Oktar bu tehlikeye ve bunun için yapılması gerekenlere işaret etmektedir. Sn Adnan Oktar’ın açıklamaları doğrultusunda vatanımızdaki bölünme tehlikesine dikkat çekmek istiyorum.
Madalyonun arka yüzü

Barış, sükunet, ateşkes,akan kanın, terörün durması amacıyla başlayan Çözüm Süreci bu yönleriyle kimsenin reddedemeyeceği tarihi bir dönem olarak gündemdeki yerini aldı. AK Parti hükümeti bugüne kadar herkesin arzuladığı ve ümit ettiği sükûnete vesile oldu. Gerçekten de silahlar sustu, şehit haberlerinin bir anda ardı arkası kesildi. On yıllardır arzulanan ve özlenen bir tablo ortaya çıktı. PKK militanlarının ülkeyi terk etme fotoğrafları basında boy boy yer aldı.

Ne var ki PKK’nın böyle bir süreci tek taraflı ve karşılıksız kabul etmeyeceğini, altında çok karmaşık hesapları bulunacağını sorgulamak gerekliydi.30 yılı aşkın süredir bölgede bölücülük savaşı veren PKK’nın durup dururken bir anda ateşkes ilan ederek hiçbir beklentisi olmadan ülkeyi terk etmek isteyebileceğine inanmak zordu ve bu komünist Leninist ideolojisine de aykırıydı.

Ak parti hükümetinin ve devletimizin de farkında olduğu ve teyakkuzunu yaşadığı bu tehlikenin çözüm sürecine etkilerini ve sürecin arka planındaki hesapları, 03.08.2013 tarihli “Güneydoğu’daki Korku İmparatorluğu” yazımda ele almıştım.

Özerklik ilanına adım adım…
Güneydoğuda oluşan gelişmeler iki aktör üzerinden yürüyor. Biri siyasi bir parti olan BDP, diğeri de komünist Leninist bölücü örgüt PKK. BDP’nin bir siyasi parti olarak tüm Türkiye genelinde demokratik bir mücadele yürütmesi herkesin kabulüdür. Ancak sadece Kürtleri esas alan hatta Türkiye’yi bölünmeye götürecek özerklik söylemleri asla kabul edilemez.

“Bazı çevrelerde Kürt kardeşlerimizi görmeye dahi tahammül edemeyen, onları ahlaksızca aşağılayan, yok sayan, değer vermeyen, bölgenin coğrafyasından dahi hoşlanmayan, Güneydoğu’yu adeta yük olarak gören insanlar olduğu bilinmektedir. Bu çevreler Kürt kardeşlerimizin bizden kopması için yıllarca uğraşmışlardır. Bu ahlaksız zihniyetin bir uzantısı olarak iddia edilen Ergenekon yapılanması da yıllarca Kürt kardeşlerimize akıl almaz işkenceler yapmıştır. Canımız kardeşlerimiz büyük zulümlere maruz kalmışlardır ve bu çirkin tutum, canlarımızı bizden ayırmak isteyenlere hizmet etmiştir.”http://harunyahya.org/tr/Makaleler/184234/Secim-Sonuclarinin-Guneydoguda-Gosterdigi-Tehlike

Bugün gelinen noktada ise PKK,kendi hesabına göreGüneydoğu’da özerk bir Komünist Kürt devleti hedefine doğru adım adım ilerlediğini düşünüyor.

Öcalan’ın Nevruz mektubu, Ahmet Türk ve Cemil Bayık’ın son açıklamaları, BDP liderlerinin 30 Mart seçimleri öncesi ve sonrasında verdikleri beyanlar hep bu son aşamaya gelindiğinin mesajlarını taşıyor.

Öcalan, konuşmalarında ne bağımsızlıktan ne federasyondan ne de özerklikten vazgeçilmediğini, sadece bu hedefi adım adım, yumuşak geçişle gerçekleşebileceği uygun aşamaya getirdiklerini açıklıyor.

Süreç boyunca BDP’nin lider kadrosunun temel stratejisi,ikna ve telkin metotlarıyla kamuoyunu bu fikre “tatlı tatlı”alıştırmak oldu. Bölünmeyi çok doğal, kaçınılmaz ve her iki tarafın da mutlu ve hoşnut olacağı zorunlu bir süreç şeklinde yansıtmaya çalıştılar.Bir yandan da son aşamaya gelindiği hissiyatıyla çok daha somut ve net mesajlar vermeye, daha cüretkar talepleri dile getirmeye başladılar.

30 Mart seçimlerinden hemen önce “özerk yönetimleri” savunduklarını ve halkın kendi “öz yönetimini” kurması gerektiğini belirten BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak da, “Eğer birlikte eşit ve özgür bir yaşam arzulanıyorsa yerel ve bölgesel özerklik şarttır. 30 Mart akşamı sandıktan BDP’ye çıkacak oylar demokratik özerkliğe verilmiş oylar olacaktır.” ifadelerini kullandı.(http://gundem.bugun.com.tr/agzindaki-baklayi-cikardi-haberi/1029958).

Ayrıca Kışanak, PKK’nın yayın organı Özgür Gündem gazetesine verdiği demeçte, Türkiye’nin Güneydoğusu’nu çekinmeden açıkça “Kürdistan” devleti olarak tanımlamakta.

30 Mart seçimlerinde partisinin bölgede aldığı yüksek oy oranını bir tür “özerklik referandumu” olarak algılayan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da, “Ders kitaplarının basılmasından, ücretsiz dağıtılmasına, başka dillerde öykü, roman, şiir kitaplarının basılıp dağıtılmasına kadar elimizde ne imkan varsa kullanacağız. Anadilde eğitim yapılması için örnek model sınıflar açılması için uğraşacağız. Bütün bunların hepsi demokratik özerklik dediğimiz halkın yerelde ihtiyaçlarının ve sorunlarının çözümünün parçasıdır. Biz bunu halka söz olarak verdik, halk da buna oy verdi. Bu proje halktan destek gördü ve gereğini yapacağız.” dedi. (http://haberciniz.biz/selahattin-demirtas-halk-ozerklige-oy-verdi-2742231h.htm)

Şemdinli’de dün BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Hamit Geylani ise şunları söyledi:

“Halkımız birlik beraberliğini göstermiştir. Kendi özerkliğini ve Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın gösterdiği çizgiyi esas almıştır. Bu nedenle bu zaferimiz bütün Kürdistan ve Türkiye halklarına özgürlük getirecektir. Bugün değil yarın, Kandildekilerde buraya gelecekler toplumsal yaşama, sosyal yaşama, siyasal yaşama katılacaklardır belediye başkanı da, milletvekili de, bakan da olacaklardır. İşte barış süreci bütün seçimler bunun içindir bizim açımızdan bunun içindir.” (http://www.habervaktim.com/haber/366486/cozum-surecini-bunun-icin-istiyorlar.html)

Korku oyları devletin bölgedeki güvenliğe vermesi gereken önemin göstergesi…
Güneydoğu’da adeta bir korku imparatorluğu kuran PKK’nın bu seçim sonuçlarını ne tür yöntemlerle kazandığı bilinen bir gerçek. Bölgedeki masum, savunmasız Kürt kardeşlerimizin PKK’nın baskı, tehdit, şantaj ve katliamlarından kendilerinin, ailelerinin ve yakınlarının canlarını kurtarmak için çaresizce nefsi müdafaa mantığında verdikleri oylar elbette gerçeği yansıtmıyor.

Tabi, burada devletin bu bölgedeki kardeşlerimize çok güçlü bir can güvenliği ve koruma sağlaması gerekliliği bir kez daha ortaya çıkıyor. Zira polisi, askeri, kolluk kuvvetlerini çekmek, güvenliği azaltmak, bölgeyi PKK’nın hakimiyetine, halkını da PKK’ylave korkuyla başbaşa bırakmak anlamına gelir.

Bölgede kardeşlerimizin güvenliğini sağlamak için gerek polis, asker ve jandarma gücünün gerekse korucu gücünün çok yüksek olmasına önem verilmesi gerekiyor. Ancak böyle bir ortamda kendini güvende hissedebilecek Güneydoğu halkı özgür iradesiyle istediği partiye oyunu verebilir. Bu suretle PKK’nın da, üzerinden özerklik yaygarası yapabileceği gerçek dışı suni bir oy patlamasının en başından önü alınmış olur. PKK’nın baskısı bölge halkı üzerinden kaldırılırsa toplanan oy oranı da en fazla “0 noktalı” oranlarla ifade edilebilir.

Yine AKP, CHP, MHP,BBP ve SP gibi tüm partilerin PKK’nın etkin olduğu doğu ve güneydoğu illerimizde birbirlerine destek çıkıp seçmenlerinin oylarını aralarındaki en yüksek oy potansiyeline sahip partiye kanalize etmeleri ve PKK’ya hiçbir il ve ilçede varlık gösterme fırsatı vermemeleri de son derece hayatidir. Başka bölgelerde alabildiğine demokratik rekabet içinde olan ve üniter Türkiye’nin teminatı olan bu kilit partilerin doğu ve güneydoğuda dayanışma içinde olmaları ülke birliği ve bütünlüğü bakımından çok kritik öneme sahiptir.

Özerklik planının 2. aşaması: Öcalan’ın serbest bıraktırılması
Elbette hedeflenen sözde Özerk Kürdistan Cumhuriyeti’nin başına geçirilmesi planlanan lider de Abdullah Öcalan’dan başkası değil.

Ahmet Türk,geçtiğimiz Nevruz bayramında yaptığı konuşmasında nihai sözde özerk Kürt devletinin, başında Öcalan’sız olmayacağı mantığını savunarak mücadelenin önemli bir kısmının Öcalan’ın özgürleştirilmesi olduğu mesajını verdi:

“Bu yeni ve farklı bir bahardır. Öcalan’ın baharıdır. Sizlerin mücadelesiyle, Kürtlerin başkanı özgürleşecektir. 30 Mart’ta önümüzde bir seçim vardır. Bu seçim bir bölge seçimi değildir, bir referandumdur. Kürtlerin sesini bütün dünyaya duyurmalıyız. Kürtler birliklerini genişletmelidir. Öcalan özgürleşmeden barış ve huzur olmaz.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26054476.asp)

PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, Nevruz dolayısıyla yolladığı mesajda Öcalan’ın serbest bırakılma talebini yineleyerek, aksine bir tutumun Türkiye’yi bölünmeye götüreceği tehdidini yaptı:

Türkiye’nin ve Kürt sorunun çözümü başkan Apo’dan geçer. Apo ve KCK tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır. Türkiye’nin bölünmesini istemiyorlarsa, zihniyetlerini değiştirsinler. Kürt sorununu çözsünler ve başkan Apo’nun özgürleşmesini sağlasınlar.”

Görüldüğü gibi Bayık’ın, “bölünmeyi istemiyorsanız bölünmeye destek olun” şeklindeki çelişkili ve tutarsız ifadeleri halkı saf yerine koyduğunu, kandırdığını sanan mantık yoksunu komünist demagojinin açık bir örneğidir.

PKK’nın hesaba katmadığı…
Özetle, tüm bu açıklamalardan son noktada PKK’nın hedeflediği,

Başkenti Diyarbakır,

Cumhurbaşkanı da Öcalan olan,

PKK paçavralarının dalgalandığı

Özerk fakat milli geliri sömürme noktasında da Türkiye’den tam ayrılmamış

Federasyon tarzında bir Komünist Kürdistan devletinin kurulması olduğu açık seçik görülüyor.

Gerçek misyonu, PKK’nın sadece taşeronluğunu yaptığı bir kukla devlet.Kurulmasının ardından dış güçlerin hakimiyeti ele alıp orada üslenerek Türkiye, Ortadoğu ve İslam ülkeleri üzerinde akla gelmedik fitne ve oyunları rahat ve pervasızca düzenlemek olan,finansmanı da Türkiye’ye yaptırılması planlanan…

Başta da belirttiğim gibi, bu son aşama Türk halkına tatlı tatlı sözde fark ettirmeden, dozu azar azar artırılan bir söylemle benimsetilmeye çalışılıyor.PKK, yurt içinde ve yurt dışında bu sinsi plana destek verenlerden de aldığı cesaretle,titizlikle kurguladığı ince politikalarının meyvelerini çok yakında toplamaya başlayacağı kanaatinde.Ve Öcalan’ın da söylediği gibi, tüm teknik şartların oluştuğu ve nihai hedefine ilk defa bu derece yaklaştığı kanaatinde.

Ancak PKK’nın ruhsuz, materyalist komünist zihniyetiyle algılayamadığı ve hesaba katmadığı bir gerçek var: O da Müslüman Türk milletinin gerekirse 76 milyonun tamamını şehit verip şeytanın böyle bir planına asla müsaade etmeyeceği.TÜRK TOPRAKLARININ TEK BİR SANTİMETREKARESİNİ BİLE ALABİLMEK İÇİN PKK’NIN TÜM TÜRK HALKINI YOK ETMESİ GEREKECEĞİ.

Mehdiyet ve İttihad-ı İslam dışında bir çözüm yok
Fakat, dünya üzerindeki her konuda her zaman olduğu gibi bu sorunun çözümü için de dönüp dolaşıp vardığımız son nokta Mehdiyet ve İttihad-ı İslam’dır. Çünkü teknik olarak hangi önlem alınırsa alınsın, gerilim ve rahatsızlığın tam anlamıyla sona ermeyeceği anlaşılıyor. Hiçbir şekilde insanların karşılıklı olarak tam bir huzur ve mutluluk bulacakları ortam oluşamıyor.

İşte, dünya çapında yüzyıllardır süregiden, alınan tüm teknik önlemlere rağmen sona erdirilemeyen sorunlar, sıkıntılar ve felaketler ancak Mehdiyetin şefkatli ruhunda çözüm bulacaktır. Mehdiyetin sağlayacağı adalet, barış, sevgi, şefkat ve kardeşlik ortamı sayesinde toplumun yüzde yüzü mutlu, memnun, rahat ve huzurlu olacaktır. Herkes dindarlıktan, modernlikten, kaliteden, sanattan, bilimden, güzellikten son derece zevk alan, mutluluk duyan bir yapı içine girecektir.

İnşaAllah.

http://haber.rotahaber.com/asla-izin-vermeyecegimiz-bir-tehlike-ozerklik_449590.html

Ücretsiz kitap: Komünizm Pusuda
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/781/Komunizm-Pusuda
komunizm pusuda komunist ak parti akp gezi parki adnan oktar recep tayyip erdogan

Komünist Kürdistan Tehlikesi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/146212/Komunist-Kurdistan-Tehlikesi
komunis tkurdistan tehlikesi recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/779/Komunist-Cinin-Zulum-Politikasi-ve-Dogu-Turkistan
komunist cin dogu turkistan recep tayyip erdogan akp ak parti adnan oktar

Terör Sevgiyle Yok Edilir
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/957/teror-sevgiyle-yok-edilir
adnan oktar pkk teror sevgiyle yok edilir kitap basbakan recep tayyip erdogan

Adnan Oktar: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK’yı Güneydoğu’dan kazıması lazım

basbakan recep tayyip erdogan abdullah ocalan pkk bdp adnan oktar

Seçim Sonuçlarının Güneydoğu’da Gösterdiği Tehlike

2014 yerel seçimlerinin ardından Güneydoğu’da ortaya çıkan tablo, milletimizin uzun süredir dikkatle takip ettiği bazı gelişmelerin ne şekilde neticelenebileceğini göstermesi açısından önemlidir.
Yaklaşık 30 yıldır on binlerce insanımızın hayatına mal olan bölücü teröre karşı Hükümetimiz ve devletimiz her zaman teyakkuzdadır. Özerklik gibi bölünmeye gidecek bir yola da Hükümetimiz asla müsaade etmez, böyle bir riske karşı gerekli tedbirleri alır. Devletimizin tüm ilgili kurumları da gelişmeleri titizlikle takip etmektedir. Ancak, Marksist Leninist bir örgüt olan PKK’nın Lenin’in “bir adım ileri iki adım geri” öğretisi gereği, zaman zaman geri adım atıyor gibi görünebileceğini de asla göz ardı etmemek gerekir. Bilindiği gibi PKK’nın nihai hedefi bağımsız komünist Kürdistan devletini kurabilmektir. Bu hedefe ulaşmak için yıllarca acımasızca kan döken örgütün, ideolojisinden tamamen vazgeçmediği müddetçe bu hedefinden de vazgeçmeyeceği açıktır. Bu sebeple, bölgedeki her türlü siyasi gelişme dikkatlice gözlenmeli, bir kaç aşama sonrasında neler olabileceği, durumun neye dönüşebileceği iyi hesap edilerek önceden tüm tedbirler alınmalıdır.

Güneydoğu’da Halkın Özgür İradesi Sandıklara Yansımamıştır

Bölgede seçimlerin yıllardır silahların gölgesinde yapıldığı bilinen bir gerçektir.
PKK baskı ve dayatması sık sık şiddete dönüşmekte, halk tek bir partiye oy vermeye mecbur bırakılmaktadır. Bu seçimde de tehdit ve baskı olmasa Güneydoğu’da seçim sonuçlarının çok farklı olacağı açıktır.
Seçim öncesinde Diyarbakır’da, Van’da, Hakkari’de ve diğer çeşitli bölge illerinde başta Ak Parti adayları ve binalarına yönelik olmak üzere çeşitli saldırı olayları yaşanmıştır. Bu saldırılar, halka “güçlü olan biziz, bizden yana olmak zorundasınız” mesajı veren eylemlerdir. Bu tip şiddet olayları olduğunda Devletimizin halka vereceği güvence çok önemlidir. Adil ve demokratik bir seçim olabilmesi için Güneydoğudaki kardeşlerimize tam bir can güvencesi verilmesi gerekir. Bölgede polis ve asker gücünü zayıflatmak, güvenlik tedbirlerini azaltmak halkın büyük bir bölümünü -istemeye istemeye- korkuya ve PKK’nın gücüne saygı duymaya doğru itebilir. Halkın devletin yenilgisi olarak algılayacağı bir durum oluşursa halk güçlü olarak algıladığının yanında yer almaya mecbur kalır. Halk ancak kendini güvende hissederse oyunu rahat rahat istediği partiye verir. Bu sebeple öncelikli tedbir halkın güvenliğinin tam sağlanmasıdır.

Hükümetin En Aciliyetli İşi Halkın Üzerinden PKK Baskısının Kalkmasını Sağlamaktır

Güneydoğu’da vatandaşlarımızın üstündeki PKK tehdidinin kalkmasını sağlamak Hükümetimizin ve devletimizin en aciliyetli görevidir. Mevcut durumda bir çok parti bölgede siyasi faaliyet yapamamaktadır. Bu normal karşılanmamalıdır. Bir siyasi partinin Türkiye’nin her noktasında rahatlıkla çalışma yapabilmesi, görüşlerini halka anlatabilmesi gerekir. Bir ülkenin belirli şehirlerine, belirli bölgesine siyasi partilerin ulaşamıyor olması olağan kabul edilmemelidir. Şiddet tehlikesi söz konusu olduğunda sorumluluk bölgeye ulaşamayan partilerde değil, bu ülkenin vatandaşı olan herkesin bölgeye gidebilmesini sağlamakla görevli olan devletimizin ilgili kurumlarındadır. Bir ülkede gidilemeyen yerler olması, insanların kendi düşüncelerini anlatamadıkları bölgeler oluşması hiçbir devletin kabul edeceği bir durum değildir. HDP ve BDP’nin Batı’da siyasi çalışma yapması nasıl olağansa, MHP, CHP, Saadet Partisi, BBP gibi diğer partilerin de Güneydoğu illerinde faaliyet yapması olağan olmalıdır. HDP ve BDP’nin Batı illerinde şiddete maruz kalmasına asla müsaade edilmemeli, aynı şekilde Güneydoğu’da diğer partilerin binalarının bombalanması, adayların saldırıya uğraması da engellenmelidir. Güneydoğu’da her görüşten tüm partilerin aktif olarak faaliyet yapabileceği bir düzenin sağlanması hayatidir. Hükümetimizin öncelikli konusu, PKK diye bir olayın bırakılmaması, Güneydoğu’da halkın üstündeki bu tehdidin kaldırılması olmalıdır.

Özerklik Bölünmeye Giden Önemli Bir Adımdır

Federasyon, özerklik, kanton bölge vs hangi isimle olursa olsun, Güneydoğu’yu ülkemizden ayırmaya, Kürt kardeşlerimizi bizden koparmaya yönelik hiçbir adım bu millet tarafından kabul edilmez. Özerklik bölünmeye giden önemli bir adımdır. “Özerklik ilan etmeyeceğiz” söylemlerine aldanıp, gereken tedbirleri almamak akılcı bir tutum olmaz. Nitekim, “özerkliği ilan etmeyeceğiz, inşa edeceğiz” sözleri de nasıl bir yolun izleneceğini açıkça göstermektedir. Bölgede 30 yılı aşkın bir süredir ideolojik çalışma ve fikri alt yapı oluşturulmaktadır. Hemen her gün kahvehanelerde, ev toplantılarında, okullarda, sohbetlerde belirli bir fikrin propagandası yapılmaktadır. Bu propagandaya karşı sessiz kalmak, felaketin çığ gibi büyümesini izlemek demektir. Devletimiz PKK propagandasına karşı milli ve manevi değerlerimizi esas alan fikri bir set oluşturmak zorundadır. Bununla birlikte, PKK’nın halkın gözünde legal hale getirilmemesi çok önemlidir. O zaman çok büyük bir tehlikeye kapı açılmış olur. PKK’nın yoğun baskısı bir müddet sonra yurt dışından gelen baskılarla birleşirse, örneğin BM gibi uluslararası kurumların ısrarlı referandum talepleri gündeme gelirse, bu dayatmalar Türkiye’yi bölünme aşamasına getirebilir. Bu büyük tehlikeye karşı hem insanlarımızın bilgilendirilmesi, hem ülküsü ideali olan nesillerin yetiştirilmesi hem de gereken diğer tedbirlerin alınması lazımdır.  Oyalama yapmak veya yokmuş gibi davranmak yerine tehlikenin adım adım ilerlediğini görüp halkımızı bilinçlendirmek, bölünmeye karşı tüm tedbirleri almak  büyük devlet olmanın gereğidir.

Milletimizi Mutlu Edecek Olan Sadece Ekonomik Gelişmeler Değil, Öncelikle Birliğimizin Korunmasıdır

Vatanın bütünlüğü, milletimizin birliği vazgeçilmez değerlerdir. Bölünme tehlikesi tamamen bertaraf edilmedikten sonra, elde edilen başarıların bir kıymeti yoktur.
Milletimiz seçim öncesinde ülkemize karşı oynanan oyunları görmüş, milli bütünlüğümüzü, ulusal güvenliğimizi hedef alanlara karşı hamiyetli davranmıştır. Milletimiz bu hamiyetli tavrıyla bölünme tehlikesine karşı da gereken tedbirlerin alınmasını istediğini ifade etmiştir. Milletimizin bu desteği iyi değerlendirilmeli, bölünme tehlikesi bu dönemde tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Böyle güzel bir vicdana sahip olan milletimiz için zenginlik, lüks, yol, köprü vs gibi gelişmelerden önce vatanın birliğinin ve bütünlüğünün korunması, manevi değerlere saygı gösterilmesi önceliklidir. Milletimiz yokluk içinde severek yaşar ama vatana el uzatılmasını asla kabul etmez. Bölgede yaşayan insanlarımız için de en büyük konfor PKK’nın yok olmasıdır.
Şunu da unutmamak gerekir ki sadece zengin olmayı ekonomik büyümeyi hedefleyen bir düşünce, PKK gibi ideolojik alt yapısı olan hareketlere karşı mutlaka yenilir. PKK’nın batıl da olsa bir ülküsü varken karşısındakilerin de yüksek ideali olan bir nesil olması gerekir.

Kürt Kardeşlerimize Bizden Ayrılmaları İçin Özel Baskı Uygulanmıştır

Bazı çevrelerde Kürt kardeşlerimizi görmeye dahi tahammül edemeyen, onları ahlaksızca aşağılayan, yok sayan, değer vermeyen, bölgenin coğrafyasından dahi hoşlanmayan, Güneydoğu’yu adeta yük olarak gören insanlar olduğu bilinmektedir. Bu çevreler Kürt kardeşlerimizin bizden kopması için yıllarca uğraşmışlardır. Bu ahlaksız zihniyetin bir uzantısı olarak iddia edilen Ergenekon yapılanması da yıllarca Kürt kardeşlerimize akıl almaz işkenceler yapmıştır. Canımız kardeşlerimiz büyük zulümlere maruz kalmışlardır ve bu çirkin tutum, canlarımızı bizden ayırmak isteyenlere hizmet etmiştir. Ancak artık bu oyunun bozulması dönemindeyiz. Diyarbakır’ın, Hakkari’nin, Şırnak’ın Paris gibi Londra gibi olacağı, kardeşlerimizin dağlarda huzur ve sevinç içinde yaşayacakları, hep birlikte yer sofralarında oturacağımız hep birlikte halaylar çekeceğimiz dönem gelmiştir.
PKK’nın hedeflediği gibi bölgede Stalinist bir özerk yapı oluşturmak kardeşlerimizi dehşetli bir zulmün içine itmektir. Dindar Kürt analarımızı, dedelerimiz, kız kardeşlerimizi komünist baskının inisiyatifine terk etmek, geçmişte yaşanan acılardan hiç ders almamış olmaktır. Biz canlarımızı göz göre böyle bir acıya terk etmeyiz.
Bu sebeple, Kürtleri bir bölgeye Türkleri bir bölgeye hapseden, birine diğerinde faaliyet yapma ve yaşama hakkı vermeyenlerin bölünmeye hizmet ettiklerini görmezden gelmeyiz. “Kürdün Kürtten başka dostu yok”, “Türkün Türkten başka dostu yok” diyen herkes yanlış yapıyor. Hepimiz Allah’ın kullarıyız, hepimiz kardeşiz, kimsenin bir diğerine üstünlüğü yok, kimsenin bir diğerinden ayrı ayrı olmasına gerek yok, hepimiz kardeşçe bir arada, özgürce yaşamalıyız

Bölünme Tehlikesi Varken Müslümanların Birbiriyle Uğraşması Haram Olur

“Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider.” (Enfal Suresi, 46)
Allah’ın Müslümanlara emri birlik olmaktır. Allah, “eğer çekişirseniz, birbirinize düşerseniz gücünüz gider” buyurmuştur. Bu durumla karşılaşmaktan her Müslüman sakınmalıdır.
Müslümanların sayıca aydın gücü zaten son derece azken, mevcudu da birbirine kırdırmak akılcı tutum olmaz. Tam tersine birleştirmek, uzlaştırmak akla ve vicdana uygundur. Müslümanları ezip yok etmek değil, hata varsa düzeltip kazanmak gerekir. Bir Müslüman grubun dağılması sevinç vesilesi değildir. Yanlış yönleri varsa uyarılması elbette gereklidir. Suç işlenmişse hukuki sınırlar içinde devletimiz elbette tedbir almalıdır. Ancak yetişmiş potansiyel bir Müslüman grubu yok etmek yerine faydalı hale getirebilmek önemlidir.
Müslüman aydınların da mutlaka birbirlerine sevgiyle yaklaşmaları birbirlerini koruyup kollamaları gerekir. Bu sevgi ve birlik, bölünmeye karşı set olur. Televizyonlar, sohbet programları, sosyal medya Müslümanların birbirine nefreti değil sevgiyi pekiştirdiği yerler olmalıdır.
Her şeyin bir sırası vardır, Türkiye’nin büyük olması için önce PKK’nın tamamen etkisiz hale getirilmesi gerektiği açıktır, diğer her şey 2. plandadır. Halen PKK tehlikesi varken, mücadele gücü ve enerjisi başka yerlere değil, PKK’ya yönlendirilmelidir.

Kendi Kendini Yok Eden Bir Mekanizma Oluşturmamak Gerekir

Sürekli öfke politikası, Müslümanların ruhunu öfkeye alıştırmak anlamına gelebilir ki, bu çok tehlikelidir. Bir bünye nefrete alışırsa, karşısına çıkan herkesi hedef alır. Bir ezme makinası, bir yok etme sistemi çalıştırılırsa, bu makina, önüne gelen her yapıyı ezer, büyür ve sonrasında durdurulması da mümkün olmaz. Müslüman bir grubu toptan, yanlışını doğrusunu ayırt etmeden yok eden bir içtihadın oluşturulması, bu içtihadın sonraki dönemlerde tüm Müslümanlara karşı uygulanmasına dönüşebilir. Bu, bir müddet sonra hiç umulmadık şekilde Müslümanların kendisini vuran bir güç haline gelebilir.
Bölünmeye karşı fikren direnecek her unsurun ezilmesi bölücü güçler tarafından organize edilen ve planlanan bir proje olabilir. Müslümanı Müslümana kırdırma projesi tarihte bir çok ülkede uygulanmış ve netice alınmıştır. Şimdi ülkemizde benzer bir oyunu planlayanlar olabilir. Tüm Müslümanlar itidalli davranmalı, oynanan oyunu görmeli ve Allah’ın bizden istediği ahlaktan asla taviz vermemelidir.
Hükümetimizin de sevgiyi kardeşliği pekiştirici bir siyaset izlemesi, öfkenin bünyelere yerleşmesine izin vermemesi, özellikle bu dönemde çok kıymetlidir.

Bölünmeye Karşı Tüm Partiler ve Sivil Toplum Kuruluşları İttifak Etmelidir

Güneydoğu’da siyasi partilerin ittifakla seçime girmesi son derece akılcı bir yöntemdir. Ağrı, Iğdır, Siirt, gibi bir çok şehirde sağ partiler çok az farkla seçim kaybetmiştir. Seçim öncesinde ittifak edilmiş, ortak çalışma yapılmış olsa böyle bir kayıp olmayacağı açıktır. Güneydoğu’da blok bir kayıp olmaması için Ak Parti, CHP, MHP, SP, BBP, HudaPar’ın ittifakla seçime girmesi gerektiği görülmektedir. Bölünme tehlikesi söz konusu olduğunda herkes fedakarlık yapabilmeli, vatanın birliğinde ittifak etmelidir. Böyle bir dönemde tüm partilerimizin kardeşlik ruhunu birlik olup ortaya koymaları milletimizin beklentisidir. Göz göre göre kayba izin verilmemelidir.
Tüm partilerin milli mutabakat yapıp bölünme tehlikesine karşı ortak tavır alması önemlidir. Tüm vatandaşlarımız da PKK tehlikesine tüm vatandaşlarımız yoğun olarak dikkat çekmeli, bu önemli konuyu sürekli gündemde tutmalıdır.

Bölünmeye Karşı Olmayı İfade Etmek Suç Gibi Gösterilmemelidir

Bazı çevreler bölünme tehlikesinin gündeme getirilmesinden rahatsız olduklarını ifade etmektedir. Ancak bu yanlış bir bakış açısıdır. Bölünmeye karşı olmayı, bu tehlikeyi gündeme getirmeyi suç gibi göstermek, susup izlemeyi tavsiye etmek şer olur. Nitekim Başbakanımız da her konuşmasında bölünmeye karşı olduğunu mutlaka ifade etmektedir. Tüm meydanlarda, “tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet” çağrısı yapmakta, milyonlarca insanı bölünme tehlikesine karşı uyarmaktadır. Bu güzel tutumun herkes tarafından paylaşılması bölünme tehlikesinin tüm vatandaşlarımız tarafından gündemde tutulması güzelliktir.

Milletimizin Ortak Sesi

Özetle, kimse bölünmeye yeni yeni isimler bulup sempatik göstermeye çalışmamalıdır. Kimse bu ülkenin topraklarına göz dikip bağımsız komünist Kürdistan hayali kurmamalıdır. Bu millet Güneydoğu’yu komünist zulmün eline terk etmez. Bu ülkeden verilecek tek bir çakıl taşımız dahi yok. Milletimizin ideali ve ülküsü Büyük Türkiye’dir, İslam Birliği’dir. Allah’ın ülkemiz için takdir ettiği kaderde bölünme değil, bir olmak, güçlü olmak, İslam alemine manevi öncü olmak vardır.
basbakan recep tayyip erdogan adnan oktar pkk komunizm

Düşünme zamanı… – Harun Yahya (Adnan Oktar)

adnan oktar abdulkadir molla banglades islam birligi

Dünya çapında yapılan tüm protestolara rağmen Dakka, Abdulkadir Molla’yı idam etti. Molla’nın idamı İslamofobi’nin sadece batı dünyasına has bir durum olmadığını, Müslüman ülkelerde dahi görülebilen bir korku olduğunu bizlere gösterdi. Bu korkunun temel sebebi ise, İslamiyet’in Kuran’a dayalı uygulamaları değil  aksine radikal ve bağnaz eğilimlerin Kuran’dan uzak uygulamalarıdır.

Müslümanlar bile bu konuda bölünmüş görünüyor. İslam ülkelerindeki bir çok hükümet kendi topraklarındaki “radikal” gruplara karşı çok temkinli. Öyle ki, toplumlarının radikalleşmesinden korkan hükümetler bazen güç kullanmak zorunda kalıyorlar.

Cemaat-i İslami’nin lideri Molla’nın müebbet hapis yerine idam edilmesi de bir şekilde aynı kaygılara işaret ediyor. Bu durum karşısında, İslam’ın gerçek öğretilerini izleyen samimi, aydın Müslümanların hem dünyaya hem de kendi toplumlarına İslamiyetin gerçek yüzünü yansıtmaları tek çözümdür.

Bu yapılmazsa, dünyanın bir çok ülkesinde Müslümanlara karşı yürütülen bu tür zulüm uygulamalarının sayısı giderek artacaktır.

Gerçek bir inanan hiçbir zaman adaletsizlik ve zulüm karşısında sessiz kalamaz. Vicdan ve Hamiyet-i İslamiye duyguları, inanan bir insanı, şahit olduğu bir zulüm karşısında hemen harekete geçirir. Yaşanan zulüm ve haksızlığı durdurabilmek için samimi bir Müslüman elinden gelen her şeyi yapar. Sesini duyurabileceği her imkanı kullanır ve var gücüyle o mazlum insanlara destek olmaya, onlara yardım ulaştırmaya çalışır. İşte bizler de bu şuur içerisinde Abdul Kadir Molla’nın idam edilmesine var gücümüzle karşı çıktık ve dünya çapında Müslümanların genel hissiyatlarını seslendirmeye çalıştık.

Gerek sosyal medyada, gerekse siyasi yollarla Müslüman Türk milleti olarak, Bangladeş’teki Müslümanların sesini duyurup, bu zulmü durdurmanın yollarını aradık. İslam, Müslümanların zorluklar karşısında birbirlerine yardımcı olmalarını emreder ve birbirlerine zulmetmelerine izin vermez.

Bangladeş’te olup bitenler İslam’ın gerçek öğretileriyle tam bir tezat içindedir. Müslümanın en önemli özelliklerinden biri, insanlara karşı affedici, şefkatli ve merhametli bir tavır içerisinde olmaktır.

Bu vicdanları sızlatan vahim olaydan sonra Müslüman dünyasının yapacağı şey olanlardan ders çıkarıp böylesi hataları tekrar etmemek olmalıdır. Bangladeş halkı da geçmiş yıllarda yaşanan olayların değerlendirmesini yaparken, intikam hissiyle değil,  hoşgörü,  merhamet ve affediciliği esas alarak hareket etmelidir. Allah Kuran’da, hatalar karşısında “affetmenin her zaman daha hayırlı olduğunu” bildirmiştir. Bu nedenle Bangladeş hükümeti de, ülkesindeki yargılamalarda ve ceza kararlarında  Kuran’da bildirilen bu üstün ahlak anlayışını unutmamalıdır.

Dünyadaki tüm Müslümanların kendi aralarındaki küçük farklılıkları bir kenara bırakmaları ve Allah ve Peygamberi (sav) tarafından emredildiği şekilde birlik olmaları gerekir.

İslam, Müslümanlar arasında birliğin kesin gerekliliğini savunur ve bu birlik olmaksızın Müslümanların zayıf düşecekleri ve karşılaşabilecekleri tüm cephelerde yenilecekleri konusunda uyarır.

Müslümanların dünyadaki haksızlıklara karşı güç birliği oluşturup bu birlik ruhu içerisinde, tek ses olarak hareket etmeleri aslında çok kolaydır.  Ancak böyle bir birlik,  güçlü bir irade ve İslam’ın gerçek öğretilerini uygulama konusunda tutku derecesinde bir istek ve kararlılık gerektirir.

Birçok Müslüman “düşünür”, mevcut global senaryo dahilinde bunun mümkün olmayacağını iddia ederek, böylesi bir birlik oluşturma fikrini reddetmektedir. Bu mantık  bir birlik oluşturmanın önündeki engellerin üstesinden gelmeye yardımcı olmadığı gibi tam aksine içinde bulunulan durumu daha da karmaşık hale getirecektir. Bu unsurlar küresel dengelerin, çıkar çatışmalarının, sosyopolitik, ekonomik ya da kültürel farklılıkların, böyle bir birliği olanaksız kılacağını düşünmektedir. Oysaki ortada ne zor  ne de karmaşık olan hiçbir şey yoktur.

Bir takım engeller olduğunu kabul etmek gerekir ancak bunlar Müslümanların bu yönde çaba harcamasına engel olmamalıdır. Müslümanlar arasındaki birlik ve dayanışma, dünyanın diğer ülkelerine de büyük bir konfor sağlayacaktır. Böyle bir birlik dünya üzerindeki her din, her inanç ve her düşünceden insanın da rahat yaşamasını olanaklı kılacaktır.

Bu makale Arab NewsThe Nation gazetelerinde ve Caravan Daily haber sitesinde yayınlanmıştır.

Türk İslam Birliği’ne Çağrı
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/734/Turk-Islam-Birligine-Cagri
adnan oktar turk islam birligine cagri harun yahya kitap

Kardeşlerimiz, barıştırma atağımıza süratle destek olsunlar – Adnan Oktar

adnan oktar fethullah gulen basbakan recep tayyip erdogan

“Adnan Oktar A9 TV ekranlarından Twitter için yeni bir etiket çağrısında daha bulundu. AK Parti-Cemaat arasındaki anlaşmazlıkların en hızlı şekilde çözümlenmesi için, sohbet programlarından ve sosyal medyadan yaptığı barış ve kardeşlik çağrıları kamuoyunda büyük ses getiren Adnan Oktar, bu kez de #BarışSabırGerektirir etiketiyle, herkesi bu barıştırma çabalarına sabırlı devam etmeye çağırdı.”

Adnan Oktar: “Yine bir etiket yapalım #BarışSabırGerektirir diyelim. Sabırla sevginin üstünde durmak lazım. Bu, çok çabuk yatıştırılması gereken bir durum. Kardeşlerimiz süratle bizim bu barıştırma atağımızda yardımcı olsunlar.

Herkes yatıştırmanın üstünde dursun, affediciliğin üstünde dursun. Suçlu olanlar hemen suçlarının karşılığı olan kanun maddeleriyle tevzi edilsinler, suçlu suçsuz ayırt edilsin. Hükümet taze ve yeni bir kanla hizmetine devam etsin. Hükümetle Cemaat arasındaki, uyumsuzluk gibi görünen, anlaşmazlık gibi görünen durumların hemen izale edilmesi, hemen dostluk köprülerinin oluşturulması, el birliğiyle İslam’a, Kuran’a, İttihad-ı- İslam’a hizmete, gayrete devam edilmesi elzem, önemli.

Diyor ki Peygamberimiz (sav), bakın çok önemli:

(Fazl’dan, Abdullah bin Jabla’dan, Ebu Ammar’dan, Ali bin Ebu Mughira’dan, Abdullah bin Şerik Emiri’den, Umeyre bint Nufeyl’den şöyle dediğini duydum: Bint Hasan bin Ali (a.s.)’ın şöyle dediğini duydum: )

Resulullah (sav) ferman etti; “Ahir Zaman’da” diyor Peygamberimiz (sav),  “Birbirinizden usanmadan, birbirinizi lanetlemeden, birbirinizin yüzüne haykırmadan ve birbirinizi inkarcılıkla itham etmeden sizin beklediğiniz gerçekleşmeyecektir.”

Ravi de, “Ya Resulullah, bu haberde olumlu hiçbir şey yok” diyor Peygamberimiz (sav)’e.

Resulullah şöyle ferman etti: “Elbette var, çünkü işte bu zamanda beklediğimiz Kaim (Hz. Mehdi) zuhuredecek ve tüm bunlar sona erecek.” diyor Peygamberimiz (sav). (Gaybet Tusi) (Allamah Muhammed Baqir al-Majlisi |  Biharul Anwar İngilizce Tercümesi, Cilt 13 (Eski Baskı)/ Cilt 51-52-53 (Yeni Baskı) Gaybet Kitabı İmam Mehdi – On İkinci İmam | Bölüm II | Tercüme eden Sayyid Athar)

Bakın, “Birbirinizden usanacaksınız, birbirinizi lanetleyeceksiniz, birbirinizin yüzüne bağıracaksınız, birbirinizi inkarcılıkla itham edeceksiniz, ondan sonra Muhammed Mehdi zuhur edecek” diyor. “Birbirinizden usanacaksınız; sevginiz azalacak” diyor. Usanma; hükümetten usanıyor, Cemaatten usanıyor, davasından usanıyor. Usandığı için de gitmesini istiyor.

Bakın, “Birbirinizin yüzüne haykırmadan, bağırarak ve birbirinizi inkarcılıkla itham etmeden sizin beklediğiniz gerçekleşmeyecektir. Bunda olumlu bir şey yok ya Resulullah diyorlar. “Olumlu olan nedir?” diyorlar. Elbette var çünkü işte bu zamanda ahir zamanda beklediğiniz kaim Muhammed Mehdi zuhur edecek ve tüm bunlar sona erecek diyor Peygamberimiz (sav), inşaAllah.” (Adnan Oktar, 24 Aralık 2013, A9 TV) 

Adnan Oktar: Fitneyi Yatıştırmak Farzdır

adnan oktar fetullah gulen recep tayyip erdogan

“Şu an yaşanan tamamen suni bir olay. Şeytan şu an oynuyor sevincinden. Halbuki hiç gerek yok. Tayyip Hocam son derece makul, aklı başında dürüst bir Müslüman. Fethullah Hocam da öyle. Samimi, kendini Allah’a adamış bir Müslüman. AK Partililer de çok dindarlar, Fethullah Hocamın talebeleri de çok dindarlar. Yani kelimenin tam anlamıyla suni ve son derece gereksiz, hiçbir anlamı yok. Her şeyleri, bütün amaçları, gayeleri, üslupları, hatta demokrasi anlayışları aynı, özgürlük anlayışları aynı, dürüstlük anlayışları aynı.

Hükümeti bu kadar sallamaya kalkmak, Fethullah Hoca’yı bu kadar, kendi tabiriyle şirazeden çıkarmak, bunlar tamamen suni. İki tarafı da kışkırtanlar var. Hükümeti de kışkırtıyorlar, Fethullah Hoca’yı da kışkırtıyorlar. Oluk gibi haber gidiyor her iki tarafa da; “Senin için şunu dediler” ona da diyor ki, “Senin için bunu dedi.” Ona “Şu sana bunu dedi”, ona “Bu sana şunu dedi.” Bununla baş olmaz.

Arada haber götürüp getirenler şeytana hizmet ediyorlar, haberleri yok, bilmeden… Yatıştırıcı olmak lazım kardeşim ne gerek. İki günlük dünya. Fethullah Hoca yaşlı başlı bir insan. Tayyip Hocam da yaşı küçük değil, altmış yaşında bildiğim kadarıyla. Gayet güzel hizmet ediyor; ekonomi şahlanmış, demokrasi rayına oturmuş, gayet güzel, şakır şakır her şey yolunda gidiyor. Türkiye zenginleşmeye başladı, bütün dünya kriz içinde kıvranırken Türkiye panter gibi maşaAllah. Her yerde başarılı. İş çıkartmasınlar, tamamen gereksiz.

Fethullah Hocamın aklı başında talebeleri var, onlarla da görüşelim. Hükümetten de ileri gelenlerden, Müsteşar da olabilir, Bakan da olabilir, ne olur yani, özel bir toplantı yapılabilir, sohbet ederiz konuşuruz. Konuyu yatıştıralım. Bir gerçeği olsa diyeceğim yani, hakikaten bir gerçeği var, haklı bir mücadele var. Sıfır! Konu, hiç! Hikayeden konu çıkarttılar.

Her şey eski çizgisine otursun. Bir şey varmış gibi ortalığı velveleye veren bir ruha da gerek yok. Çünkü Allah esirgesin böyle şeylerde yenme ruhu gelir. Şimdi Hükümet, Cemaati yenme hırsına girer. Cemaat de, Hükümeti yenme hırsına girer. Bu sefer öldüresiye bir mücadele olur. Olan vatana, millete olur, devlete olur. Ekonomiyi de batırırlar Allah esirgesin. Hatta askeri gücümüzü de yıkarlar, her şeyi yıkarlar. Beş dakikada küfrün yüz yıllardan beri beklediği neticeyi beş on gün içinde elde edebilirler o zaman. Allah vermesin. İş çıkartmaya gerek yok.

Şeytan tahrik etmiş, bir hırs meydana getirmiş. Ben baktım inceledim görüyorum. Tamamen hikaye. Varsa bile bir suç, adi suç, sıradan bir suç. Hadi diyelim ki dolandırıcılık olduğunu varsayalım, cahillik etti diyelim çocuklar. Her gün oluyor Türkiye’de böyle şeyler, dünyanın her tarafında oluyor. Alır onu götürür hapse korsun çocuğu. Olur biter. Gitsin yatsın çocuklar. Nedir yani? Suçları yoksa da beraat ederler. Türkiye’yi sallamaya gerek yok. Olay çıkartmaya da gerek yok.

Her iki tarafı da tahrik ediyorlar, bu olmaz. Buna müsaade etmeyiz, her iki tarafında yatışmasını istiyoruz inşaAllah. (Adnan Oktar, 22 Aralık 2013, A9 TV)

Kaynak: http://harunyahya.org/tr/Adnan-Oktardan-gunluk-yorumlar/177047