Mevlana Celaleddin Rumi’nin dinimize uygun olmayan sözlerine örnekler

Mevlana Celaleddin Rumi’nin dinimize uygun olmayan sözlerine örnekler

Öncelikle burada paylaşılan tüm örnekler Mevlana adına yazılmış olan kitaplarda yer alan orjinal dokümanlardır, yorum katılmadan kullanılmıştır.

Mevlana kitaplarında yer alan ve dine uygun olmayan ifadelerden Allah’ı ve dinimizi tenzih ederiz.

Mevlana eserlerinde hem dinimize uygun olmayan ifadeler yer almakta, hem evrim savunulmakta hem de Türklere hakaret eden açıklamalar bulunmaktadır.

Mevlana’nın şahsı temiz olabilir kitaplarında doğru yönler de var elbette ama çok sapkın yerler de var. Unutulmamalıdır ki sütün içine bir damla zehir girse etkisi o sütü bozmaya yeter.

Öncelikle belirtmek gerekir ki Mevlana’nın kitaplarına İslam’a Kuran’a aykırı bölümler sonradan eklenmiş de olabilir.

Ancak Müslüman bir şeyi körü körüne savunmaz, putlaştırmaz. Kuran’a uygun olmayan konular olduğunda buna karşı duyarsız kalmaz.

Samimi Mevlevileri de tabi ki tenzih ediyoruz ancak 800 yıldır oynanan bir oyun var. İngiliz derin devleti Rumiliği kullanarak İslam yerine yeni bir din inşa etmek istiyor, işte bu oyunu bozmak bütün müslümanların görevidir.

Dolayısıyla Mevlana’nın eserlerinde Kuran’a uygun olmayan bölümlere tüm Müslümanların tepkili olması gerekir.

mevlana celaleddin rumi mesnevi adnan oktar a9tv 1

Öncelikle burada paylaşılan ve Mevlana adına yazılmış olan kitaplarda yer alan ve dine uygun olmayan ifadelerden Allah’ı ve dinimizi tenzih ederiz.
Mevlana’nın şahsı temiz olabilir kitaplarında doğru yönler de var elbette ama burada görüldüğü gibi çok sapkın yerler de var. Unutulmamalıdır ki sütün içine bir damla zehir girse etkisi o sütü bozmaya yeter.

mevlana celaleddin rumi mesnevi adnan oktar a9tv 2

Mevlana kitaplarında bulunan yanlış ve sapkın fikirleri kullanarak İslam’ı yıkmaya yeltenen bir plan olduğu açıkça görülmektedir.

mevlana celaleddin rumi mesnevi adnan oktar a9tv 3

Birçok insan Mevlana’nın eserlerindeki dine uygun olmayan yorumların İslam alemine vereceği zararları tahmin edemiyor gibi görünüyor, tehlike önemli ve büyük bu nedenle üzerinde durulması gerekiyor.

mevlana celaleddin rumi mesnevi adnan oktar a9tv 4

Burada Mevlana’nın kitaplarında var olan Kuran’a İslam’a uygun olmayan üsluplar eleştirilmektedir, bilmeden Mevleviliği iyi sananlar kişiler değil.
İslam’ın yerine Mevleviliği koymaya çalışan bir zihniyet var. Buna karşı çok dikkatli olmak gerekiyor.

mevlana celaleddin rumi mesnevi adnan oktar a9tv 5

Namaz Kuran’da farz kılınmış hükümlerden biridir. Ancak burada görüldüğü gibi Mevlana adına yazılmış olan bu eserde namaz hakkında dine uygun olmayan ifadeler kullanılmaktadır. İşte bu gibi örnekler üzerine, Mevlana’nın ismini kullanarak dinsizliğin yayılmasına seyirci kalmak mümkün olamaz.

Mevlana’nın kitaplarına İslam’a Kuran’a aykırı bölümler sonradan eklenmiş de olabilir.

mevlana celaleddin rumi mesnevi adnan oktar a9tv 6

Mevlana’nın kitaplarında Kuran’a İslam’a uygun olmayan tüm bölümlerin mutlaka çıkarılması gerekir. Kitaplardaki yanlışların düzeltilmesini istiyoruz.

mevlana celaleddin rumi mesnevi adnan oktar a9tv 7

Tekrar belirtmek gerekir ki Mevlana’nın kitaplarına bunlar gibi İslam’a, Kuran’a aykırı bölümler sonradan eklenmiş de olabilir. Ancak Müslüman bir şeyi körü körüne savunmaz, putlaştırmaz. Kuran’a uygun olmayan konular olduğunda buna karşı duyarsız kalmaz. Dolayısıyla Mevlana’nın eserlerinde Kuran’a uygun olmayan bölümlere tüm Müslümanların tepkili olması gerekir.

Adnan Oktar: Müslümanların Ramazan’da İttifakla İttihad-I İslam İçin Dua Etmeleri, İttihad-ı İslam’ı Çabuklaştırır

adnan oktar ittihadi islam birligi misir mursi ramazan dua

 

Günümüzde dünya üzerinde 30’dan fazla silahlı çatışma alanı  bulunuyor. Esas düşündürücü olan ise bunların %80’den fazlasının Müslüman topraklarından oluşması. Bu konuda özellikle sürekli olarak gündeme gelen ülkeler Filistin ve Suriye’dir. Oysa Afganistan, Pakistan, Burma, Yemen, Somali, Libya, Sudan, Nijerya, Fildişi Sahilleri, Bangladeş, Mali, Cezayir ve bunun gibi diğer pek çok ülkede çatışmalar halihazırda devam etmektedir.

İslam Ülkelerinin Günümüzdeki Sorunlarında Küresel Güçlerin Payı ve Gerçekler

charles darwin evrim teorisi ramazan birlik

 

İslam ülkelerinin söz konusu durumu gündeme geldiğinde, bu konuda yapılan yorumlar hep aynı yönü gösterir. Sorumlu ya Amerika’dır, ya İsrail, ya sömürgeci Avrupa devletleri ya da o her zaman baş suçlu ilan edilen “küresel güçler”dir. Elbette bugüne kadar bir kısım Evanjeliklerin ve bazı yanlış bilgi sahibi Müslümanların, Müslümanlar ve Ehl-i Kitap arasında büyük bir savaş yaşanacağı yönündeki yanlış inançları nedeniyle hatalı bir siyaset izlenmiştir. Özellikle Evanjeliklerin Amerikan dış politikasındaki etkin rolü, geçtiğimiz Amerikan hükümeti döneminde Irak ve Afganistan’ın işgaline, hem milyonlarca masum Müslümanın hem de Avrupalı ve Amerikalıların kanının akmasına sebep olmuştur. Bazı Evanjelikler, farklı mezheplerden Hristiyanlar ve az sayıda da olsa birtakım Museviler, dökülen kanın şiddetlenerek artacağına inanmakta ve Müslümanlarla Ehl-i Kitap arasında büyük bir savaş öngörmektedirler.

Batı dünyasının ve özellikle sömürgeci ülkelerin Müslüman topraklarına yönelik bir çıkar politikasının yıllarından beri devam etmekte olduğu bir gerçektir. Bir kısım sinsi güçlerin Evanjelik Hristiyanları Müslümanlara karşı kışkırttıkları ve bu nedenle özellikle Ortadoğu’yu bir savaş alanı haline getirmeyi planladıkları da ortadadır. Dünyada radikal zihinler sadece İslam dünyasına ait değildir. İslam’a karşı gruplaşan radikal güçlerin de planları daima vahşi olmuştur. Dolayısıyla söz konusu Batılı radikallerin emelleri, daima İslam dünyasını zayıflatmak, küçültmek, sindirmek, yoksullaştırmak ve onları değersiz görmeye ve göstermeye yönelik olmuş ve bu konuda da oldukça başarı  elde etmişlerdir.

Ama bir de bu konuya Müslümanlar açısından bakmak gerekiyor. Acaba tüm sorumluluğu Batı’ya yüklemek doğru mu? Aslında değil. Bunu anlamak için şu an sefalet ve vahşet yaşayan birkaç İslam ülkesine yakından bakmak yeterlidir

Vicdan ve fazilet sahibi, Allah’tan korkan kimselerin, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların yaşadığı sıkıntıları gördükleri halde bunu göz ardı edip sadece kendi isteklerinin ve dertlerinin peşine düşmeleri, sıradan dünya menfaatleri uğruna bu sorumluluklarını bir kenara bırakabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle böyle bir durumda kişinin yalnızca kendisi harekete geçmekle kalmamalı, diğer Müslümanları da, birlik olup, güzel ahlakın tüm yeryüzüne yayılması, zulümlerin sona ermesi için çaba harcamaya  çağırması gerekmektedir. Allah bu ahlakın gerekliliğini, “… Müminleri hazırlayıp-teşvik et…” (Nisa Suresi, 84) ayetiyle insanlara bildirmiştir.

Müslümanların Sorunlarının En Önemli Nedenlerinden Biri Arap Sosyalizmidir

Arap sosyalizmi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Müslüman Arap dünyasını etkilemeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra özellikle Ortadoğu’da Batılı güçler tarafından çizilen sınırlar bölgedeki Müslümanlara bir anda etnik kimlik yüklemiştir. Daha önce bir arada sadece Müslüman kimliği ile kardeşçe yaşayan toplumlar, suni olarak oluşturulmuş sınırlar içinde bir anda İslam yerine milliyetçiliğe veya daha da kötüsü sosyalist milliyetçiliğe sarılmaya başlamışlardır. Bir kısım ülkelerde İslam değerleri yerine Marksist ilkeler benimsenmiştir. İslam’ın hoşgörüsü yerine Marksizm’in vahşeti yer almış, Batı’nın böl-yönet politikası bir anda hem din hem de milletler içinde kendisini göstermeye başlamıştır. Ülkeler sosyalist diktaların yönetimine girerken Filistin gibi bazı topraklarda da komünist direniş güç kazanmıştır. İran’da yaşanan ihtilal dahi, her ne kadar neticesinde “İslam Cumhuriyeti” adını alsa da, Fransız komünistleri arasında inşa edilen, kurulmasından itibaren de komünist blokta yerini alan bir devlet ortaya çıkarmıştır.

Şii-Sünni, Arap-Acem, Kürt-Türk çatışması yine bu düşüncenin ürünü olarak ortaya çıkmış ve Ortadoğu paramparça olduğu gibi, burada kurulan ülkeler de parçalara bölünmüştür. Irak gibi bir ülke bile artık günümüzde üç parçaya ayrılmıştır.

RAMAZANBIRLIK3

 

Suriye’de Hizbullah ve İran’ın Baas rejimin yanında yer alması, İslam dünyasında 1950’lerden bu yana bir belaya dönüşmüş olan Arap Sosyalizminin çirkin ittifakının bir diğer sonucudur.

Irak ve Suriye’de Baas rejimi komünist siyasi yapıyı oluşturmuştur. Akademik, siyasi, askeri ve bürokratik kadrolar, koyu Stalinist parti kadrolarından yetiştirilmiş, Baas Partisi en küçük organından en yüksek organına kadar Leninist bir stil olan hücre yapılanmasıyla idare edilmiştir. Bu hücre yapılanması sayesinde Baas Partisi uzun yıllar boyunca hem Suriye’de hem de Irak’ta halkın ve bürokrasinin üstünde ağır bir baskı yapılanması kurmuştur. Amerikan müdahelesiyle Irak Baası dağılırken, Suriye’de ise Baas çözülmemek için hala direnmektedir. Ve tüm klasik baskıcı komünist rejimlerin yaptığı gibi kendi insanını katlederek ayakta kalmaya çalışmaktadır.

Durum Arap yarımadası dışında yer alan Müslüman ülkelerde de  benzer biçimde gelişmektedir. Örneğin Afrika’da Somali 1960 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra Marksist bir lider olan Barre’nin hegemonyası altında dönemin komünist ülkelerine güvenmiş ve tarım sektöründen maden yataklarına kadar tüm zenginliğini çeşitli dış güçlerin eline vermiştir. Tıpkı Mali’de olduğu gibi güneyde radikal İslam gruplarının çeşitli etkileri görülürken, ülkenin genelinde komünist tahribatın etkisi devam etmiş ve yüzlerce yıldır birbirleriyle hiçbir sorunu olmayan yüzlerce Müslüman aşiret, birbirleriyle savaşır hale gelmiştir.

Uranyum ve petrol yatakları bakımından son derece zengin Nijerya’nın halkı, yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Ülke İngiliz hakimiyetinden kopup bağımsızlığını kazandığında, sömürülecek alanlar hiçbir zaman İngiltere tarafından terk edilmemiştir. Ülkeleri zayıflatmanın en önemli yöntemi olan böl-yönet politikası, radikal unsurların devreye sokulmasıyla tıpkı Somali’de ve diğer Müslüman Afrika ülkelerinde olduğu gibi Nijerya’da da uygulanmış ve ülke parçalara ayrılmıştır. Bölünme ve çatışmalar daha çok bölünme ve çatışmayı beraberinde getirmiş ve yüzlerce yıldır dostluk içinde yaşayan kabileler birbirleriyle çatışır hale gelmişlerdir.

Sudan’da, Bangladeş’te, Endonezya’da ve diğer pek çok İslam ülkesinde de benzer olaylar yaşanmaktadır. Müslüman Afrika ülkelerinin bir kısmı komünistleştirilmeye çalışılarak, bir kısım Ortadoğu ülkelerinde Marksizm yaygınlaştırılarak, bu ideolojinin en büyük tahribatlarından biri olan “şiddeti hak arama yolu olarak” gören ve Kuran’ın ruhundan çok uzak olan nesiller yetiştirilmiştir. Birbiriyle sürekli kavga halinde olan, kardeşlik ruhunu unutmuş, bilimden ve sanattan da uzaklaşmış katı yapı Müslüman aleminin büyük bir kısmında yaygınlaşmıştır. Bu tahribatın izleri günümüzde Müslümanların acı çekmelerinin en büyük nedenlerinden biridir.

www.hadislerdemehdi.com

İslam Dünyasının En Büyük Sorunlarından Biri Mezhep Çatışmalarıdır

RAMAZANBIRLIK4

 

İslam ülkelerinin bir kısmında Sünnilerle Şiiler, Alevilerle Vahabiler birbirlerine düşürülerek zaten birbirleriyle çatışan İslam ülkelerinin kendi içlerinde de parçalara ayrılması gerçekleşmiştir. Komünizmin vahşet politikası, mezheplerin birbirlerine düşürülmesi ve Müslümanların dinlerinden ziyade milliyetlerini ön planda tutmaları onları zayıflatmıştır. Sömürgeci ülkeler ilk kıvılcımı başlatmış olsalar da sonraki vahşete esas izin veren ise Müslümanların kendileri olmuştur. Bu ülkeler bölünmeyi makul görmüşlerdir. Birbirlerini kardeş değil düşman olarak görmüşlerdir. Bu zihniyetin sonucu olarak şu an çatışma yaşanan İslam coğrafyasının çok büyük bir kısmında Müslümanlar Müslümanları katletmektedirler. Bu katliamın en ibret verici örneği kuşkusuz ki Suriye’de yaşanmaktadır.

Suriye’de yaşananlar bir yandan komünist Baas zihniyetinin vahşetini gözler önüne sererken  bir yandan da İslam aleminin önemli bir konusu olan Şii-Sünni ayrımını gündeme getirmiştir.

Öncelikle şunları ifade etmekte fayda var: Şii de Sünni de Vahabi de aynı Allah’a iman eden, aynı Peygambere biat etmiş, aynı Kitaba inanan, aynı kıbleye dönen yani bir olan Müslümanlardır. Farklı meşrepler, farklı yollar, farklı uygulamaları olabilir, ama bu farklılıkların hiçbiri birinin diğerine düşman olması için bir mazeret değildir. Bu farklılıkların hiçbiri dost olmaya engel değildir. Bu farklılıkların hiçbiri, özellikle de İslam aleminin başında bu kadar çok sıkıntı varken, birlikte hareket etmeye engel değildir. Hepsinden önemlisi, bu farklılıklar asla Kuran’ın “Müslümanların kardeş olduğu” hükmünü unutturmamalıdır. Yanlışları eleştirirken de doğruya davet ederken de bu bilinçle hareket etmek gerekir. Bu sebeple, gerek Irak’ta uzun yıllardır devam eden çatışmaları gerekse Suriye’de yaşanan garip işbirliklerini değerlendirirken bunu körü körüne bir Şii düşmanlığı veya İran karşıtlığı üzerinden yapmak çok çirkin olur. Akılcı ve makul olan ve elbette Kuran ahlakına uyan, olayları kör bir kavgaya dönüştürecek öfke dolu bir dil kullanmak değil, kardeşliği tesis edecek itidalli ve sevgi dolu bir dil kullanmaktır.

www.turkislambirligimujdesi.com

Müslüman Alemindeki Sorunların Asıl Nedeni Kuran Ahlakından Uzaklaşmış Olunmasıdır

Bilindiği gibi İslam ülkelerinin bir kısmında yaşanan acılar sadece dış dünyadan kaynaklanmamakta, farklı etnik kökenler, farklı mezhepler, farklı kültürlerden Müslümanlar arasında da -Kuran ahlakına tamamen aykırı olarak- çatışmalar yaşanmaktadır. Allah’ı bir, dini bir, Kitabı bir, Peygamberi bir olan ve Allah’ın emriyle kardeş olmaları gereken Müslümanların birbirleriyle çatışıyor olması hiç şüphesiz üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir durumdur. Çünkü Kuran’a göre müminlerin birlik olmaları farzdır. Ayetlerde şöyle buyrulur:

“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (Al-i İmran Suresi, 103)

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz” (Hucurat Suresi, 10)

“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)

“Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (Şura Suresi, 39)

RAMAZANBIRLIK5

 

Burada Müslümanların birlik olmasıyla ilgili olarak sadece birkaç ayete yer verilmiştir. Bu ayetlerden ve Kuran’da bildirilen diğer ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi;

  1.  Müslümanların birlik olmaları,
  2.  Kardeşçe bir sevgi ve şefkatle birbirlerine bağlı olmaları,
  3.  Çekişip tartışmamaları,
  4.  Birbirlerinin velileri ve dostları olmaları,
  5.  Birbirlerini her koşulda koruyup kollamaları,
  6.  Birbirleriyle istişare halinde olmaları,
  7.  Kenetlenmiş bir bina gibi tek safta olup, inkarcı zihniyete karşı ilmi bir mücadele yapmaları farzdır.

Tüm bunlara aksi bir tutum içinde olmak, yani;

  1.  Birleştirici değil ayırıcı olmak,
  2.  Müslüman kardeşlerine sevgiyle ve şefkatle yaklaşmamak,
  3.  Müslüman kardeşlerine karşı affedici, koruyucu ve kollayıcı olmamak,
  4.  İnkara karşı verilen ilmi mücadelede Müslümanlarla kenetlenmiş bir bina gibi olup birlikte fikri mücadele içinde olmamak haramdır.

Eğer İslam alemi güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak, dünyaya her alanda yön vermek ve ışık tutmak istiyorsa, birlik halinde hareket etmek zorundadır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklık, İslam dünyasından ortak bir ses yükselmemesi, mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. Filistin’de, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da, Moro’da ve daha pek çok yerde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir.

Müslümanlar, Peygamberimiz (s.a.v.)’in  “Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz” (Ebu Davud, Edeb 46, (4893); Tirmizi, Hudud 3, (1426); Buhari, Mezalim 3, İkrah 7; Müslim, Birr 58) sözünü hatırlarından çıkarmamalı ve bu söze uygun hareket etmelidirler.

www.yasananahirzaman.com

Dünyadaki Zulmün Durmasını İsteyen Müslüman Kardeşlerimiz Mübarek Ramazan Ayında Can-ı Gönülden İttihad-ı İslam İçin Dua Etmelidirler

Allah Kuran’ın pek çok ayetinde müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını bildirmiştir. “Veli” kelimesinin anlamı dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Buna göre Müslümanların birbirlerini dost edinmeleri, birbirlerini korumaları ve birbirlerine destek olmaları Allah’ın onlara bir emridir.

Allah bir ayetinde müminlerin birbirlerini veli edinmeleri gerektiğini şöyle bildirmektedir:

“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.” (Maide Suresi, 55)

Bir sonraki ayette ise Allah müminlerin birbirlerini dost ve veli edinmeleri durumunda inkarcılara karşı sürdürdükleri fikri mücadelede mutlaka galip geleceklerini şöyle bildirmektedir:

“Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır.” (Maide Suresi, 56)

Bu ayetten ve Kuran’ın daha pek çok ayetinden anlaşılmaktadır ki, müminler birbirlerini sevip dost edinirlerse, birbirlerine destek olurlarsa inkarcıların inananlara uyguladıkları kötülüklere kesin olarak son verecek ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yeryüzünde yerleşik kılacaklardır. Açıktır ki, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yaşanan adaletsizlikleri, zulüm ve haksızlıkları durduracak olan, tüm Müslümanların birbirlerini kardeşçe kucaklamaları, aralarındaki uzaklıkları ortadan kaldırarak bir an önce birleşmeleri ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıdır.

Geçmişte bir kısım hatalar yapılmış olabilir. Fakat şu an Müslümanlar olarak kendi sorumluluklarımızı görmek zorundayız. İslam ülkelerinin yatışmasının yolu başkalarını suçlayarak vakit kaybetmek değil, Allah’ın emri gereği birlik olmaktır. Allah, Enfal Suresinin 73. ayetinde, “İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73) buyurarak bu ayetin hükmünü gerçekleştirmiştir. Müslümanlar dostluklarını kaybettikçe, bölünüp parçalandıkça yeryüzünde çatışma ve bozgunculuk artmıştır. Bu nedenle  çözüm Müslüman aleminin, Kuran ahlakının gerektirdiği biçimde birlik olmasıdır.

Hiç şüphe yok ki Allah’tan korkan, vicdan sahibi hiçbir Müslüman, kardeşlerinden yüz çevirmenin ve kardeşleriyle birlik olmamanın karşılığında ortaya çıkan kargaşanın ve zulüm dolu ortamın oluşturduğu fitnenin vebalini yüklenmek istemez. Ne var ki Müslümanların birleşmesi için gayret etmeyen herkes şahit olduğu acılardan, zulüm ve haksızlıklardan, savaşlardan sorumlu olacaktır.

RAMAZANBIRLIK2

 

Allah’ı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i ve mümin kardeşlerini seven her Müslüman, dünyanın dört bir yanında esaret altında yaşayan milyonlarca mazlum insanın, zulüm gören, işkenceye uğrayan, evlerinden sürülen, yokluk içinde yaşamak zorunda bırakılan kardeşlerinin sorumluluğunu üzerinde hissetmeli ve onların huzur ve güvenliğe kavuşmaları için İslam dünyasının bir an önce birleşmesini istemelidir. Nitekim mağdur olan kardeşlerimizi içinde bulundukları durumdan kurtarmanın en kısa, en etkili, en kesin yolu İttihad-ı İslam’ın sağlanmasıdır.

Zulmün durmasını isteyen kardeşlerimiz bu mübarek günlerde Müslüman dünyasının kurtuluşu için “Ya Rabbi, İttihad-ı İslam’ı bir an önce meydana getir”, “İttihad-ı İslam’ı hemen oluştur” diye Allah’a dua etmelidirler. Allah müminlerin dualarına icabet edendir. Bu güzel ve hayırlı duayı yapan kardeşlerimiz inşaAllah kısa süre sonra dualarının gerçekleştiğini göreceklerdir. Israrla bu duayı yapan, bu duaya ilişkin faaliyetlerde bulunan müminler hiç kuşkusuz büyük bir sevap işlemiş olacaklardır.

İslam Birliğini sağlayacak olan Allah’tır, bizlere düşen bu birliğin kurulması için Allah’a dua etmektir. Bizler Müslümanları daima kardeşliğe çağırmakla, birbirlerini sevmeye, tek Yaradan’ın kulları olduklarını hatırlamaya çağırmakla, dünyadaki her insanı, Allah’ın kulu olarak sevmeye davet etmekle, Allah’ın bu kainatı nefret için değil sevgi için yarattığını hatırlatmakla yükümlüyüz.

Dünyayı güzelleştirmenin sırrı birlik çağrısı yapmaktır. Radikallerin sahte dini sürekli lanet ve nefret ile canlı kalıyor olabilir. Kuran’da bildirilen İslam dinimiz bize sevmeyi ve daima dost olmayı emrediyor. Biz, şartlar ne olursa olsun, zulüm altında bile olsak, sevgiyi konuşmalıyız. Lanet okumak dünyaya asla barış getirmez ama sevgi ve birliği konuşmakla Allah’ın izniyle dünya değişir.

www.dorthakmezhebegoremehdi.com

İslam Aleminin Manevi Liderinin Olmaması Hz. Mehdi (a.s.)’ın Geliş Alametlerindendir

Allah tarih boyunca her kavmi lideriyle, önderiyle birlikte yaratmıştır. Bu, Adetullah’ın gereğidir. Hz. Nuh (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.), Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.) döneminde iman edenlerin önderi olarak Allah’ın mübarek elçileri İslam toplumlarının başında olmuştur. Hz. Talut (a.s.) döneminde de, Hz. Zülkarneyn (a.s.) döneminde de Müslümanların hep bir lideri olmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.)’in ardından da Müslümanlar yakın tarihe kadar hiç başsız kalmamışlardır. Bu dönemde Müslümanların manevi bir liderinin olmaması, Allah’ın takdir ettiği Hz. Mehdi (a.s.)’ın geliş alametlerinden birisidir. Ancak Allah kaderde İslam toplumu için bir güzellik takdir etmiş ve manevi önderleri olmadan geçen bu dönemin ardından onları çok üstün ahlaklı, çok mübarek, sevgi ve şefkat dolu, Müslümanlara çok düşkün, hamiyet-i İslamiyesi çok kuvvetli bir zatla, yani Hz. Mehdi (a.s.)’la müjdelemiştir. Yaklaşık 1.5 asırdır başsız olan İslam alemi, Allah’ın takdir ettiği kaderin gereği olarak, bu yüzyılda Hz. Mehdi (a.s.)’ın manevi önderliği altında birleşecek ve İslam Birliği kurulacaktır inşaAllah.

http://harunyahya.org/tr/Makaleler/165377/Muslumanlarin-Ramazan%E2%80%99da-Ittifakla-Ittihad-I-Islam-Icin-Dua-Etmeleri-Ittihad-i-Islam%E2%80%99i-Cabuklastirir

Adnan Oktar: “Mısır’da da Çin’de de, her iki tarafın da huzur içinde olmasını istiyoruz”

adnan oktar mursi misir cin dogu turkistan sincan

 

Oktar Babuna: İyi günler sayın izleyicilerimiz. Çok değerli konuklarımız var bugün. Mısır’dan Mısır Adalet ve Kalkınma Partisi Eski Dış İlişkiler Komitesi Sözcüsü Dr. AbdulMawgoud R. Dardery ve aynı zamanda Çin Büyükelçiliğinden Wang Xiaoning ve Cheng Weihua.

Adnan Oktar: Hepsi için çok önemli konular var, Mısır’da çok önemli, Çin’de çok önemli. Çin’le ilişkilerimizin çok iyi olmasını istiyoruz. Çinlilerin bir özelliği vardır, çok güler yüzlüdürler, çok sevecendirler. Biz de onları o yüzden ayrıca seviyoruz. İnşaAllah oradaki Türk kardeşlerimizin de, Çinli kardeşlerimizin de huzur, bereket içinde rahat yaşamalarını istiyoruz.

Ama tabi Mısır’daki olaylarda çok bizi rahatsız ediyor. Tedirgin ediyor. Mısır’da da her iki tarafında huzur içinde olmasını istiyoruz. Barış içinde, kardeşlik içinde yaşamalarını istiyoruz. Darbelere karşıyız. Adı ne olursa olsun darbeye karşıyız. İllaki demokrasi, illaki demokrasi diyoruz. Ama Hocamız zaten bizim kardeşimiz, ama Elçimiz, yeni misafirimiz Hocamıza nazımız geçer, biz Elçimizden başlayalım, İnşaAllah.

Adnan Oktar: Çin Devleti’ne güveniyoruz, sizlere çok güveniyoruz ama Doğu Türkistan’la ilgili bize haberler geliyor. Biz de bundan çok mutazarrır oluyoruz, siz açıklık getirirseniz bizlere, böyle güzel, müjdeli haberler verirseniz çok memnun oluruz. Mesela bize en son olarak 18 Haziran tarihinde, 8 yaşında Doğu Türkistan’lı Müslüman bir genç kızın Çin polisi tarafından tecavüze uğradığı, sonra kız çocuğunun boğularak öldürüldüğü, sonra parçalara ayrılıp sokağa terk edildiği, bu polisin tutuklanmadığı, halen görevine devam ettiği söyleniyor. Buna en güzel cevabı herhalde siz verirsiniz. Bu konu hakkında bizi aydınlatır mısınız?

Wang Xiaoning: Öncelikle Sayın Hocam size çok teşekkür ederim. A9 kanalının programına katılmaktan çok mutluyuz ve değerli misafir arkadaşlarımızla da tanışmaktan son derece memnunuz. Sayın Hocam ve Sayın sunucu beyefendi Çin halkına güzel sözlerinizden dolayı da ayrıca teşekkür ediyoruz.

Uzun zamandır Çin ve Türkiye arasında özellikle Sincan konusundaki bilgiler, direkt iletişim kanallarımız olmadığı için, çoğu zaman ikinci el bilgiler geliyor Türkiye’ye. Bunların çoğu Batı ülkelerinin medyasından geliyor. Dolayısıyla biz Türkiye’deki Çin Büyükelçiliği olarak, bizim en önemli görevlerimizden bir tanesi de Çin ve Türkiye arasındaki gerek resmi gerek gayri resmi, gerek resmi olmayan kuruluşlar arasındaki direkt temaslarını kurmak ve yoğunlaştırmaktır. Dolayısıyla sizlere bu vesile ile de bize bu fırsatı verdiğinizden dolayı da çok teşekkür ediyorum. Demin sizin bahsettiğiniz bu dava, bu vaka konusunda ben direkt bilgi sahibi değilim.

Bu somut vaka konusunda bilgi sahibi değilim ama bir Çin’li olarak tecrübelerimize dayalı olarak, Çin yasal bir ülkedir. Polis bu yasa ülkesinin yasalarını yürütmenin çok önemli bir parçasıdır. Sincan’da olsa, Çin’in diğer bölgeleri de olsa eğer yasayı ihlal eden bir kişi, polis eğer yasaya aykırı bir şekilde suç işliyorsa ve hatta suç işledikten sonra serbestçe dolaşabiliyorsa bence bu mantıklı değildir.

Çin’li polis olan bir arkadaşım var. Çin’li polisler şu anda silahla sokağa çıkabiliyor. Eğer silah kullanırsayani ateş açıyorsa gerek kendini savunmak için gerek herhangi bir sebepten dolayı ateş açıyorsa, bu olaydan sonra kendi patronuna, üstteki yetkililerine yazılı şekilde rapor vermesi gerekiyor ve bu ateş açılması ile ilgili yaşanan tüm olayları anlatması gerekiyor. Yani bu konuda polis gerçekten çok sıkı kontrol ediliyor.Çok özür diliyorum bu somut vaka için çok uzun konuştum. Yani ben kısacası şunu demek istiyorum; Çin’de hiç kimse yasanın üstünde olmaz. Özellikle de bu yasayı icra eden bir kişi ise.

Adnan Oktar: Yani hukuk, kanun Çin’de geçerli diyorsunuz. Demokrasi Çin’in vazgeçilmesidir tarzında bir üslup. Ama Büyükelçimiz de herhalde detaylı bir bilgi de bilmiyorum dedi, başlangıçta. Bize sonra daha detaylı bilgi vereceğini umuyorum. Daha detaylı araştıracağını umuyorum. O zaman meseleyi daha girift yönlerinden tam kavramış oluruz ama Sayın Elçi’nin iyi niyetinden eminim, sizlerin de iyi niyetinden eminim.

Şimdi Dardery Hocamızdan bahsedelim. Nedir bu Mısır’daki olaylar, ne yapacağız? Nasıl olacak? Hayra bir gidişat var. Ama sizin görüşünüzü kardeşlerimizin duyması bizim için çok önemli.

Dr. Dardery: Öncelikle beni buraya davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Türk halkı ve Başbakan’a da çok teşekkür ediyorum verdikleri destek için. Çinli konsolos temsilcisi beyefendinin de burda olmasından çok memnunum ayrıca. Umarım Mısır’daki sorunlarla da ilgilenirler, desteklerler. Mısır’da binlerce yıldan beri başkan seçilmesi mümkün değildi. İlk defa böyle birşey gerçekleşiyor. İngilizler geldiğinde Mısır’a özgürlük  vermediler. Askeri rejim vardı. 1950 yılında ordu darbe ile devraldı. 2-3 defadır hep darbenin seçtiği bir başkan vardı. Diktatör Mübarek vardı en sonunda, Hüsnü Mübarek vardı. O da diktatörlükle yönettiği ülkeyi şimdiye kadar. Bugüne kadar 6 seçim oldu. Demokrasi geldikten sonra en barışçıl devrim oldu bu şimdiye kadarki. Özgürlük ve Adalet Partisi %60 gibi büyük çoğunlukla iktidardaydı. Ancak belli güçler diktatörlük istedi. Araya girdiler ve kanlı bir darbe oldu. Bu Mısır halkına da saygısızlıktır. Onların demokrasisine saygısızlıktır. Mısır halkı kendi başkanını seçmek istiyor. Ancak bir kuşatma altında.

Adnan Oktar: Genel olarak dünyada bir güzellik olacak ama dostluk ve kardeşlik çok önemli. Mesela Çin; biz Çin’i tarihin en eski devirlerinden beri severiz. Barışçıl bir millettir, neşeli bir millettir, sanatçı bir millettir. Bilime çok katkısı olan bir millettir. İlk bilimsel buluşlar, tarihi buluşlar hep kağıttan tut füzeden çık, hep Çin’den. Hakikaten hep sevecen, neşeli insanlar. Biz Çin’in iyi olmasını istiyoruz. Kardeşlerimizle de böyle sarmaş dolaş, mutlu, sevinç içinde yaşamalarını istiyoruz. Zaten onlara emanetler orada da kardeşçe yaşayacaklarını umuyoruz. Ama tabii biz herşeyin açıklığa kavuşmasını , o dostluk havasının iyi pekişmesini istiyoruz. Yoksa biz Çin’in iyi niyetinden de eminiz. Bir ırk düşmanlığı, bir ırk karşıtlığı Çin’den ummuyoruz.

Çünkü her dinden insan var; Budist’te var, Hristiyan’da var, Müslüman’da var Çin’de, dinsiz olanlarda var. Herkese eşit mesafede olduklarına inanıyoruz. Ama bize sürekli bu tip haberler geliyor. Çok sayıda ama tabii şimdi Elçi’yi çok yormuş oluruz eğer hepsini teker teker sorarsam. En iyisi ben yazılı sunacağım. Yazılı olarak Elçilik bize kısa kısa, derli toplu cevap verirse yine Sayın Elçi’ninde yanında onları süratle kısa kısa vatandaşlarımıza anlatırız. Açıklığa kavuştururuz. Bunu bir ziyaret olarak kabul edelim. Bir daha ki sefere bunları çok kısa ve özlü teker teker, seri olarak cevaplar verecek şekilde hazırlayalım.

Dolayısıyla bu acı haberler hiç duyulmasın artık. Bunlar tarih olsun, kapansın. Türkiye ile de Çin çok sıkı bir işbirliği yapsın. Çin’e dostluk gözüyle İslam alemi bakıyor, bir tek Türkiye değil. Bütün İslam alemi bakıyor. Çin daima doğrudan yana, iyiden yana olduğunu düşündüğümüz bir ülke. Yani hep haklıdan yana olduğunu düşündüğümüz bir ülke. Kötüden yana, zalimden yana olmaz Çin. Biz öyle düşünüyoruz. Onun için bunu iyice pekiştirelim daha bir canlı olarak Çin ortaya çıksın. Mesela Mısır’ın mazlumluğuna da destek versin, Türkiye ile de çok güçlü bir işbirliği içinde olsunlar. Bu kardeşliği iyice pekiştirip acıları yeryüzünden tamamen kaldıralım. Çin hakikaten hep tarih içinde baktığımızda hep sevecenliği ile tanınan bir millet. Resimlerde hep güler yüzlüdürler. Evler falan çok hoştur. Üslup çok hoştur. Saldırgan değildir Çin. Yani saldırgan bir üslubu yok hep barışçıl bir yönü olmuştur tarih içerisinde. Büyük tarihi bir millet, tanınan bir millet. Çin’in biz adil olduğuna, sevecen olduğuna inanıyoruz. Dünya’ya daha iyi Çin’i tanıtalım. Çin milletini herkes sevsin. Çin de herkesi sevsin. Ve adaletten yana, haktan yana tavrını Çin daha güzel ortaya koysun.

Çünkü büyük bir güç Çin. Yani Çin’in desteklenmesi durumunda da Çin daha da güçlenir. Mesela Türkiye daha da desteklesin Çin’i. Ekonomisini desteklesin, haklı olan güzel yönlerini desteklesin. Türkiye ile işbirliğini iyice güçlendirelim ama özellikle İslam ülkeleri ile Çin’in bağını iyice güçlendirelim. Çünkü çocukluğumuzdan beri Çin deyince hakikaten üstümüzde bir korku olurdu. Ama şu an gittikçe dağılıyor bu. Çin çünkü bilinmiyor. Bilindikçe insanlar daha çok sever. Bilindikçe daha rahatlar. Bilinmezliğin verdiği o karanlığı tamamen dağıtalım.

Sayın elçimize biz yaklaşık 20 tane madde var onları bir sunalım. Sayın elçimizde bir şeyler diyecektir. Sonra kapatalım inşaAllah.

Wang Xiaoning: Herkese çok teşekkür ediyorum. Bir araya gelmekten çok memnunum. Burada özellikle sizlere Çin’e karşı duyduğunuz iyi niyetleri, dostluk duygusu içinde bizleri çok memnun etti. Ve ayrıca sizlerin Çin hakkındaki olumlu beklentileriniz için de çok sevinçle karşılıyoruz.

Çin dünyadaki bütün ülkeleriyle özellikle Müslüman ülkeleriyle bizim aramızdaki kültürümüz, yaşam tarzımız, düşüncelerimiz farklı olabilir ama herkesle  dost olmak, birlikte barış içerisinde yaşamak hoşgörü ile bir arada yaşamak istiyoruz. Ve böyle de olacağını ümit ediyoruz.

Adnan Oktar: Çok güzel. MaşaAllah, MaşaAllah. Allah hayır getirsin, güzellik getirsin. Farklı kültürler, farklı dinlerde olabilir ama Allah dünyayı bize huzurlu, güzel yaşamamız için yarattı. İnşaAllah herşey çok güzel olacak. Görüyorsunuz iyi niyeti, sevgiyi inşaAllah bu güzellik, bu iyilik dalga dalga yayılacak ve dünyayı sevgi saracak inşaAllah. (11 Temmuz 2013, A9 TV)

http://harunyahya.org/tr/Adnan-Oktardan-gunluk-yorumlar/165510/Misir%E2%80%99da-da-Cinde-de-her-iki-tarafin-da-huzur-icinde-olmasini-istiyoruz