Adnan Oktar – Yalnızlık Hayatın Doğal Bir Parçası Değil

 

Adnan Oktar – Yalnızlık Hayatın Doğal Bir Parçası Değil

Channel 4 News TV hazırladığı belgeselde milyonlarca yaşlının yalnızlık nedeniyle çektiği sıkıntıyı dokunaklı bir şekilde ekrana yansıtmış. Margaret Nickless, “Eğer hiç yalnız kalmadıysanız, yalnızlığın nasıl bir duygu olduğunu bilemezsiniz.” sözleriyle içinde bulunduğu durumu tarif etmeye çalışıyor, gözleri yaşlı bir şekilde. Roy Croucher ise, “Dışarıdan eve her dönüşünüzde bomboş bir eve döndüğünüzü, yalnızlığın sizi yeniden saracağını biliyorsunuz. Ve bütün gününüz telefonun bir kez olsun çalmasını beklemekle geçiyor.” diye dile getiriyor yalnızlığını.[1]

Günümüzde yalnız yaşayan nüfus sayısı dünya genelinde 300 milyona yaklaşmış durumda. Üstelik bu sayının her yıl giderek arttığı belirtiliyor. Özellikle gelişmiş Batı toplumlarında yalnız yaşayan ya da kendilerini yalnız hisseden insanların sayısındaki hızlı artış bilim insanlarının yoğun ilgisini çekerken pek çok araştırmaya da konu oluyor. Amerika birçok konuda olduğu gibi bu konuda da başta geliyor. Ülkede 32 milyondan fazla yalnız yaşayan insan var. Toplam hanelerin %28’inde tek kişi bulunuyor.[2]

New York Üniversitesi sosyoloji profesörlerinden Eric Klinenberg konuya farklı bir yaklaşım sergiliyor ve yalnızlığın dünyanın yeni “trend”i olduğunu ileri sürüyor. Gerçekten de markaların ve tüketim dünyasının yalnızlığı trend haline getirdiğini söylemek mümkün. Yalnız yaşayanlara yönelik ürünler tüm dünyada revaç buluyor. Dünyaca ünlü markalar yalnızlara hitap eden ürünlere ağırlık veriyorlar. Kısacası yalnız yaşayanlar önemli bir “ekonomik pazar” olarak görülüyor. Bunun nedeni yalnız yaşayan insanların çoğunlukla hareketli bir yaşam sürmeleri; dışarıda daha sık yemek yemeleri, konser, tiyatro, sinema gibi etkinliklere, spor salonlarına daha fazla rağbet etmeleri. Dolayısıyla yalnızlığı önleyecek tedbirler alınacağı yerde, insanlar adeta yalnızlığa teşvik ediliyor. Ve elbette bu politika yalnız yaşayanların sayısında ciddi bir artışa neden oluyor.

Bir başka şaşırtıcı husus, insanların büyük bir çoğunluğunun artık mecburiyetten değil, kendi tercihleri ile yalnız yaşıyor olmaları. Amerikalı sosyolog Klinenberg bunu insanların yalnız yaşamayı karşılayabilecek maddi güce erişmiş olmalarına bağlıyor. Diğer bir deyişle ünlü sosyolog ekonomik güçleri artan insanların yalnız yaşama potansiyellerinin de arttığını söylüyor. Gençlerin yalnız yaşamayı tercih etmelerinin sebebi ise, ünlü sosyoloğa göre, kişiliklerini bulma arayışları.[3]

Yalnız yaşayanların sayısındaki artışla ilişkilendirilen bir diğer unsur da teknoloji. İnsanların internet ve sosyal medya sayesinde başkaları ile sürekli iletişim halinde olmaları, yalnız yaşamı arttıran başlıca sebepler arasında görülüyor.

Oysa dünyada bu kadar çok yalnız insan olmasının suçlusu ne teknoloji, ne ulaşım, ne de iletişim alanındaki gelişmeler. Gün geçtikçe büyüyen bu sorunun tek sebebi var, o da dünyayı kasıp kavuran sevgisizlik. Yaşlı, genç; insanların yalnızlığa mahkum olmalarının ya da kendi rızalarıyla yalnızlığı tercih etmelerinin ardında yalnızca tüm dünyaya hakim olan sevgi eksikliği var. İnsanlar birbirlerini sevmiyor, birbirini umursamıyor, birbirlerinin sorunlarıyla ilgilenmiyor. Bunun akabinde yaşlılar hiçbir vicdan rahatsızlığı duyulmaksızın kendi hallerine terk ediliyor, kabuklarına çekilmelerine, dünyadan soyutlanmış olarak yaşamalarına göz yumuluyor;  çevrelerinden ilgi ve sevgi göremeyen gençler kendilerine zarar verecek alışkanlıklara yöneliyor; arkadaşsızlıktan, sevgisizlikten bunalan insanlar çareyi köpeklerle, kediler, kuşlar, balıklarla arkadaş olmakta buluyor. Aradıkları sevgiyi bulamayan insanlar yaşam sevinçlerini yitiriyor ve yalnız yaşamaya karar veriyorlar. Listeyi daha da uzatıp detaylandırmak mümkün.

Gerçek şu ki sevgisizlik en büyük toplumsal belalardan biridir. Yalnızlık ise sevgisizliğin meydana en tehlikeli hastalık ve hiç kuşku yok insana en acı veren şeylerdendir. Öyle ki uluslararası hukuk, yasal suçlara en büyük karşılığı yalnız kalma cezası olarak saptamıştır. Hapiste suçlular işledikleri suçun karşlık bulması için yalnızlığa mahkum edilirler. Mahkumiyetin süresi ne kadar artarsa ceza o kadar ağır olarak nitelendirilir. Ömür boyu hapis demek, bir anlamda ömür boyu yalnızlıkla aynı anlama gelir.

Yoldan geçen insanları çevirin ve onlara en çekindikleri şeyin ne olduğunu sorun; birçoğunun cevabı yalnızlık olacaktır. Kimse yalnız yaşlanmak, yaşlılığında unutulmak istemez. Her insan sevilmek, aranmak, ilgi görmek ister. Sevilmek, korunup kollanmak, vefa ve sadakat görmek bu dünyanın en büyük nimetlerindendir. Kadın-erkek, yaşlı-genç; tüm insanlar sevgi hasretiyle yaşarlar. Kendilerini seven, ne olursa olsun terk etmeyen insanlar olsun isterler. Sevgi ve sadakat her insanın adeta gıdası, can damarıdır.

Pek çok akademik çalışmanın ileri sürdüğünün aksine, yalnızlık kesinlikle hayatın olağan bir parçası değildir. İnsanların sevgi, dostluk, kardeşlik içerisinde birarada olmaları, birbirlerini kucaklamaları hayatın tadı, tuzu, anlamıdır. Sevgi olmadan, dostluk, arkadaşlık olmadan yalnız yaşamayı tercih etmek ve başkalarını bu şekilde yaşamaya mecbur bırakmak insaniyetle bağdaşacak bir davranış sayılamaz. İnsan yaratılışı gereği etrafında sürekli olarak güzellik görmek isteyen, güzelliklerden hoşlanan bir varlıktır. Kalbindeki coşkulu iman ve Allah sevgisi Allah’ın tecellilerine karşı derin bir sevgi oluşturur. Ruhu ancak Allah’ın tecellilerini gördüğünde rahat eder. Hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, çiçekler, çeşit çeşit meyveler, yiyecekler, güzel manzaralar; her biri Allah’ın varlığının muhteşem tecellileridir, ama Allah’ın en yoğun tecelli ettiği varlık insandır. Allah’ın ahlakı, sevgisi, şefkati en yoğun insanda tecelli eder. Dolayısıyla Allah aşığı bir insan sürekli olarak insan sevgisi arar, bütün ruhuyla sevmek, sevilmek ister. Ruhunda böyle coşkulu bir sevgi yaşarken yalnız kalmayı düşünemez dahi. Öte yandan tek bir insanın dahi yalnız ve mutsuz olmasına da asla müsaade etmez. Herkesin sevgiyle, kardeşlikle birarada olmasını, sağlıklı, neşeli olmalarını ister. İnsanların mutluluğu ona tarifsiz bir sevinç verir.

Sevgi yaşandığında dünyadaki pek çok sorun gibi yalnızlık sorunu da ortadan kalkacaktır. Tüm insanlar sevgiyle biraraya gelecek, büyük-küçük herkes sevgi ve saygı görecek, kimse yalnız yaşamaya mahkum edilmeyecek, kimse yalnız yaşamak istemeyecektir. Her gün bir bayram edasıyla, neşe ve mutluluk içinde geçecektir. Bu güzel günleri oluşturmak hepimizin görevidir.

Adnan Oktar’ın New Straits Times’da yayınlanan makalesi:

http://www.nst.com.my/news/2015/12/118496/solitude-new-trend

new straits_times_adnan_oktar_solitude_new_trend

Kaynak: http://www.harunyahya.org/tr/Makaleler/213632/Yalnizlik-Hayatin-Dogal-Bir-Parcasi-Degil

Düşünme zamanı… – Harun Yahya (Adnan Oktar)

adnan oktar abdulkadir molla banglades islam birligi

Dünya çapında yapılan tüm protestolara rağmen Dakka, Abdulkadir Molla’yı idam etti. Molla’nın idamı İslamofobi’nin sadece batı dünyasına has bir durum olmadığını, Müslüman ülkelerde dahi görülebilen bir korku olduğunu bizlere gösterdi. Bu korkunun temel sebebi ise, İslamiyet’in Kuran’a dayalı uygulamaları değil  aksine radikal ve bağnaz eğilimlerin Kuran’dan uzak uygulamalarıdır.

Müslümanlar bile bu konuda bölünmüş görünüyor. İslam ülkelerindeki bir çok hükümet kendi topraklarındaki “radikal” gruplara karşı çok temkinli. Öyle ki, toplumlarının radikalleşmesinden korkan hükümetler bazen güç kullanmak zorunda kalıyorlar.

Cemaat-i İslami’nin lideri Molla’nın müebbet hapis yerine idam edilmesi de bir şekilde aynı kaygılara işaret ediyor. Bu durum karşısında, İslam’ın gerçek öğretilerini izleyen samimi, aydın Müslümanların hem dünyaya hem de kendi toplumlarına İslamiyetin gerçek yüzünü yansıtmaları tek çözümdür.

Bu yapılmazsa, dünyanın bir çok ülkesinde Müslümanlara karşı yürütülen bu tür zulüm uygulamalarının sayısı giderek artacaktır.

Gerçek bir inanan hiçbir zaman adaletsizlik ve zulüm karşısında sessiz kalamaz. Vicdan ve Hamiyet-i İslamiye duyguları, inanan bir insanı, şahit olduğu bir zulüm karşısında hemen harekete geçirir. Yaşanan zulüm ve haksızlığı durdurabilmek için samimi bir Müslüman elinden gelen her şeyi yapar. Sesini duyurabileceği her imkanı kullanır ve var gücüyle o mazlum insanlara destek olmaya, onlara yardım ulaştırmaya çalışır. İşte bizler de bu şuur içerisinde Abdul Kadir Molla’nın idam edilmesine var gücümüzle karşı çıktık ve dünya çapında Müslümanların genel hissiyatlarını seslendirmeye çalıştık.

Gerek sosyal medyada, gerekse siyasi yollarla Müslüman Türk milleti olarak, Bangladeş’teki Müslümanların sesini duyurup, bu zulmü durdurmanın yollarını aradık. İslam, Müslümanların zorluklar karşısında birbirlerine yardımcı olmalarını emreder ve birbirlerine zulmetmelerine izin vermez.

Bangladeş’te olup bitenler İslam’ın gerçek öğretileriyle tam bir tezat içindedir. Müslümanın en önemli özelliklerinden biri, insanlara karşı affedici, şefkatli ve merhametli bir tavır içerisinde olmaktır.

Bu vicdanları sızlatan vahim olaydan sonra Müslüman dünyasının yapacağı şey olanlardan ders çıkarıp böylesi hataları tekrar etmemek olmalıdır. Bangladeş halkı da geçmiş yıllarda yaşanan olayların değerlendirmesini yaparken, intikam hissiyle değil,  hoşgörü,  merhamet ve affediciliği esas alarak hareket etmelidir. Allah Kuran’da, hatalar karşısında “affetmenin her zaman daha hayırlı olduğunu” bildirmiştir. Bu nedenle Bangladeş hükümeti de, ülkesindeki yargılamalarda ve ceza kararlarında  Kuran’da bildirilen bu üstün ahlak anlayışını unutmamalıdır.

Dünyadaki tüm Müslümanların kendi aralarındaki küçük farklılıkları bir kenara bırakmaları ve Allah ve Peygamberi (sav) tarafından emredildiği şekilde birlik olmaları gerekir.

İslam, Müslümanlar arasında birliğin kesin gerekliliğini savunur ve bu birlik olmaksızın Müslümanların zayıf düşecekleri ve karşılaşabilecekleri tüm cephelerde yenilecekleri konusunda uyarır.

Müslümanların dünyadaki haksızlıklara karşı güç birliği oluşturup bu birlik ruhu içerisinde, tek ses olarak hareket etmeleri aslında çok kolaydır.  Ancak böyle bir birlik,  güçlü bir irade ve İslam’ın gerçek öğretilerini uygulama konusunda tutku derecesinde bir istek ve kararlılık gerektirir.

Birçok Müslüman “düşünür”, mevcut global senaryo dahilinde bunun mümkün olmayacağını iddia ederek, böylesi bir birlik oluşturma fikrini reddetmektedir. Bu mantık  bir birlik oluşturmanın önündeki engellerin üstesinden gelmeye yardımcı olmadığı gibi tam aksine içinde bulunulan durumu daha da karmaşık hale getirecektir. Bu unsurlar küresel dengelerin, çıkar çatışmalarının, sosyopolitik, ekonomik ya da kültürel farklılıkların, böyle bir birliği olanaksız kılacağını düşünmektedir. Oysaki ortada ne zor  ne de karmaşık olan hiçbir şey yoktur.

Bir takım engeller olduğunu kabul etmek gerekir ancak bunlar Müslümanların bu yönde çaba harcamasına engel olmamalıdır. Müslümanlar arasındaki birlik ve dayanışma, dünyanın diğer ülkelerine de büyük bir konfor sağlayacaktır. Böyle bir birlik dünya üzerindeki her din, her inanç ve her düşünceden insanın da rahat yaşamasını olanaklı kılacaktır.

Bu makale Arab NewsThe Nation gazetelerinde ve Caravan Daily haber sitesinde yayınlanmıştır.

Türk İslam Birliği’ne Çağrı
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/734/Turk-Islam-Birligine-Cagri
adnan oktar turk islam birligine cagri harun yahya kitap

Müslümanlar Tüm Dünyadaki Müslümanlardan Sorumludurlar – Harun Yahya (Adnan Oktar)

adnan oktar sorumluluk

 

Allah’ın bu emri gereği tüm Müslümanlar kardeşlerinin huzuru ve mutluluğunu  samimi olarak istemelidirler. Elbette bu hizmet sırasında çeşitli zorluklarla karşılaşırlar. Ancak Müslümanların birbirlerine olan bağlılıkları ve aralarındaki dayanışma, topluca bu zorlukların üstesinden gelebilmelerini sağlar.

www.Kurandaittihadiislam.com

kapak2(4)

Hepimizin bildiği gibi son günlerde İslam dünyasında büyük bir hareketlenme yaşanıyor: Darbeler yapılıyor, iç çatışmalar çıkıyor, kısacası Müslümanlara yapılan zulümler artarak devam ediyor. Gerek dünya basını gerekse ülkemizdeki gazete, televizyon ve sosyal medya haberlerine baktığımızda herkesin perde arkasında bir fail aradığını görüyoruz. İslam coğrafyasının dünyayı saran “İslamofobiya”dan kaynaklanan bir takım haksızlıklara maruz kaldığı inkar edilemez bir gerçektir. Fakat İslam dünyasını oluşturan ülkelerin bu karışıklıklarda hiç mi payı yoktur?

Şikâyet etmek, yakınmak, sürekli mağduriyetini dile getirmek, protesto etmek, hep başkalarına suçu yüklemek İslam âlemine ne kazandıracaktır?

Müslümanlar tüm  Müslümanlardan sorumlu olduklarını düşünüp birlik bilinci içinde hareket etmeleri gerektiğini ne zaman kavrayacaklardır?

kapak2a

 

Zulüm Gören Müslümanları Korumak Her Müslümanın Görevidir

Filistin’de, Endonezya’da, Doğu Türkistan’da, Patani’de, Mısır’da, Suriye’de veya dünyanın herhangi başka bir yerinde Müslümanların çok acı ve zulüm gördükleri açıktır. Halen Müslüman ülkelerin çoğunda savaşlar, iç karışıklıklar devam etmektedir. Bu savaşlarda yüz binlerce silahsız insan hayatını kaybetmekte, kadınlar tecavüze uğramakta, işkence görmekte milyonlarca Müslüman evlerinden yurtlarından çıkarılmakta, sakat kalmakta, yakınlarını kaybetmektedir. Masum çocuklar hala kurşunlara hedef olmakta, bebekler kundaklarında katledilmekte, kaçmaya çalışan insanlar mayınlara basarak sakat kalmaktadırlar. İnsanlar eşi benzeri görülmemiş bir vahşete tabi tutulmakta, zulme uğramaktadırlar. Hatta Mısır örneğinde olduğu gibi namaz kılma ibadetini gerçekleştirirken bile acımasızca şehit edilmektedirler. Müslümanların bulunduğu pek çok ülkede kadınlar, çocuklar zulme uğratılmaya, eziyet görmeye devam etmektedirler. Müslüman topluluklar birer birer bağımsızlıklarını yitirmekte, kendilerine yardım eli uzatacak vicdan sahibi insanların yardım etmesini beklemekte ama seslerini duyuramamaktadırlar.

Eziyet gören, şehit edilen bu Müslümanların varlığından herkes haberdardır. Çünkü hemen her gün, gazetelerde, televizyonlarda bu çaresiz, zavallı, kimsesiz ve muhtaç insanların görüntülerine rastlamak mümkündür. Pek çok kimse bu insanların içinde bulundukları durumu görür, onlara acır. Ancak bir süre sonra konuştuğu konuyu ya da seyrettiği kanalı değiştirince veya okuduğu gazetenin sayfalarını çevirince bu insanların varlığını unutur. Çoğu kişi bu insanları bulundukları durumdan kurtarmak için bir çaba harcaması gerektiğini, Müslümanların birbirlerinden sorumlu olduklarını düşünmez. Ve “dünyada o kadar zengin ve güç sahibi ülke ve yöneticiler varken o insanları kurtarmak bana mı kaldı” gibi yanlış düşüncelerle sorumluluğu başkalarının üzerine atar.

Bu gibi kişiler, “evimde sorun yok, işimde sorun yok, ticaretim aksamıyor, çocukların okullarında da mesele yok” deyip bir kenara çekilmeyi tercih ederler. Oysa böyle bir tavır ancak dünyaya büyük bir hırsla bağlı olan, bu geçici ve çok kısa olan ömründe dünyevi menfaatlerin peşinden koşan insanlar için geçerli olabilir. Müslüman sessiz kaldığı fikren engel olmadığı bu zulmün bir gün devleşip kendisine de büyük zarar verebileceğini unutmamalıdır. Ucu kendisine dokunmayan şiddete sessiz kalmanın büyük vicdansızlık olduğunu bilmelidir. Özellikle de önemsiz meselelerde binlerce defa “aslan” kesilenlerin bu önemli olayla karşı karşıya kalınca sorumluluğu başkalarına bırakmaları ciddi bir ahlak bozukluğudur. Allah rızası için gayret etmek gerekirken, zulüm gören Müslümanları tek başına bırakmaya çalışmak, “o ülkeden bize ne biz kendi ülkemize bakalım” mantığıyla hareket etmek, bir köşeden olayların durulmasını izlemek, samimi ve gerçek Müslümanlık değildir.

Zulüm gören Müslümanları kurtarmak için vicdan sahibi olan her Müslümanın bu sorumluluğunu bireysel olarak hissetmesi gerekir. Tüm Müslümanların hissetmesi gereken bu sorumluluğa Yüce Allah şöyle dikkat çekmiştir:

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına çaba göstermiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)

kapak2b

Sorumluluk Sahibi Olan Müslümanlar İslam Dünyasının Yaşadığı Sorunlar Hakkında Özeleştiri Yapmalıdır

Müslümanların şu sorular hakkında samimi olarak düşünmeleri gerekir.

  • “İslam dünyası” olarak nerede yanlış yaptık, bundan sonra ne yapmamız gerekir?
  • Yapılan hataları nasıl telafi edebiliriz? Ne şekilde ve hangi doğrultuda net ve somut adımlar atabiliriz?
  • İslam dünyasının hem ekonomik, hem siyasi, hem de sosyal olarak kalkınması için nihai neticeye giden en keskin çözümler neler olabilir?
  • Batı toplumlarının rahatsız olduğu konularda sadece ön yargı mı var? Onların da haklı olduğu noktalar var mı?
  • Bazı kişilerin bilgi eksikliğinden, bazılarının ise samimiyetsizliklerinden kaynaklanan bağnaz yapının bu istenmeyen imajda bir rolü var mıdır?
  • Peygamberimiz (s.a.v.)’in zamanında yaşanan sevgi ve barış dolu, herkesin razı olduğu İslam anlayışına sahip miyiz?
  • Allah Kuran’da Müslümanların birlik olmaları gerektiğini bildirmiş, olmamaları durumunda ise, manevi güçlerini kaybedeceklerini, ezilip yenileceklerini haber vermişken, Müslümanların dağınık bir yapıda olmaları, asıl hatanın kendilerinde olduğunu göstermez mi?

www.turkislambirligimujdesi.com

kapak2c(1)

Müslümanların Zulme Karşı Sorumlulukları Allah’ın ve Resulullah (s.a.v.)’in Yoluna Uymak Olmalıdır

Müslümanlara karşı yapılan zulüm konusunda çekimser veya şiddete dayalı geçici çözümler önerenler bilmelidirler ki, onların olaylara karşı ilgisiz tavırları Müslümanlara karşı yapılan zulmü daha da artırır. Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde zavallı ve masum Müslümanlar hiçbir sebep olmadan katledilirken diğer Müslümanların bu olup bitenler karşısında hiç ses çıkartmamaları ve sessizce bu zulmü seyretmeleri kötülere ve zalimlere destek olmaları anlamına gelir. Sırf kendi rahatları, huzurları bozulmasın diye zulme tepkisiz kalanlar, elbette ki ahirette zulme ve haksızlığa karşı sabır ve dirayet gösterenlerle birlikte olmayı umamazlar.

Müslüman ülkelerde yaşanan olaylar için bazı Müslüman kardeşlerimizin farklı düşünceleri de olabilmektedir. Bazı kardeşlerimiz şiddete şiddetle karşılık verilmesi yönünde düşünmektedirler. Halkın ve devlet güçlerinin karşı karşıya gelmesi, birbirlerine karşı bıçak satır ve ateşli silahlar kullanmalarının zulme çözüm olacağını savunanlar, bu düşüncenin  zulme asla engel olamayacağını bilmelidirler. Zulüm, sokak çatışmalarıyla, yağmalarla, saldırganlıkla, şiddetle son bulmaz. Şiddete dayalı yöntemle meydana gelecek değişim, asla insanların özlemi ve ihtiyacı içinde oldukları huzuru, refahı ve güveni onlara sunmaz.

Bazı kardeşlerimiz ise tüm iyi niyetleriyle insani yardım, ateşkes, insani koridor, mülteci kampları gibi suni çözümlerle Müslümanlara yapılan zulmün duracağı düşüncesine sahiptirler. Elbette insani yardımlarla birtakım başarılar ve gelişmeler elde edilebilir. Ama bunlar kalıcı ve tam tatmin edici çözüm oluşturmaz. İnsani yardımların yapılması, güçsüz ve zayıf bırakılmışların her türlü ihtiyacının karşılanması Allah’ın Kuran’da emrettiği güzel bir ahlak özelliğidir. Ancak bu, tek başına, insanların sorunlarının çözümü için yeterli değildir. Çünkü bu yardımların kim tarafından ve nasıl dağıtılacağı yani milletin menfaatinin gözetilip gözetilmeyeceği de olayın bir başka boyutudur.

Diğer taraftan insanların hayat şartlarının iyileştirilebilmesi için ülke içinde bir düzenin ve istikrarın mevcut olması çok önemlidir. Bu istikrar ekonomiden sosyal yaşama kadar her alana hakim olmalıdır. Müslüman ülkelerin bir kısmı bu bakımdan da tam bir karmaşa içindedir. Sonuçta insani yardımların çözüm olması, bu yardımların küçük, etkisinin büyük sonuçlar doğuracağının beklenmesi çok büyük bir hatadır. Çünkü Allah bu konuda tüm inananlar için tek bir çözüm bildirmiş ve birleşmelerini emretmiştir:

“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff Suresi, 4)

Unutulmamalıdır ki; kalıcı ve gerçek çözüm, ancak Allah’ın ve Resulullah (s.a.v.)’in gösterdiği yola uyarak sağlanır.

www.turkislambirligiyolunda.com

İslam Birliği’ni tesis etmenin aciliyeti çok açıkken, kendilerince bu birliğin kurulmasını imkansız görenler, bunun için gayret etmeyenler, bu yolda yapılan çalışmaları desteklemeyenler çok büyük bir vebal altına girdiklerini unutmamalıdırlar. Zulme rıza göstermenin de zulüm olduğu gerçeğini göz ardı etmemelidirler. Bu büyük coğrafyada akan her damla kandan, yıkılan her evden, şehit olan her masumdan, yaralanıp sakat kalan her mazlumdan, açlık ve yokluk içinde yaşayan her insandan İslam Birliği için gayret etmeyen her Müslüman sorumludur. Türk-İslam Birliği’nin kurulması Allah’ın Kuran’da gösterdiği, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde detaylarıyla anlattığı tek çözümdür. Birlik olmak Kuran’a göre farz, dağılıp ayrılmak ise haramdır.

kapak2d

Müslüman Ülkelere Barış ve Huzurun Gelmesi İçin Tek Çözüm İslam Birliğidir

Müslümanların yapması gereken en önemli ve akılcı hareket “birlik” olmaktır. İslam dünyası sürekli yönlendirilen, iç işlerine müdahale edilen, darbe yapılan, ekonomik olarak dış ülkelere bağımlı, siyasi olarak küresel güçlerin sözünü dinlemek durumunda bırakılan sistemden kurtulmak istiyorsa, bir an önce birlik olmalıdır. Sorumluluk sahibi bir Müslüman  “İslam’ın dünyaya hızla yayılmasından rahatsız olan, Kuran’ı Müslümanların elinden almalıyız diyen, İslam’ın yükselen yıldızını söndürmeye çalışan karanlık mihrakların hain planlarına teslim olmak istemiyoruz” diye düşünüyorsa bunun yolu İslam Birliği’ni savunmaktır. İnkarcılar kendi menfaatleri doğrultusunda, aynı düşünceyi ve felsefeyi savunmayanlarla bile asgari müştereklerde birleşip kötülük, fitne ve bozgunculukta ittifak kurarlar. Eğer İslam alemi kendi arasında ittifak kuramazsa Allah yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk olacağını bildirmiştir:

“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)

İslam dünyasının yapması gereken, mezhep, ırk çatışmalarına izin vermeyerek, ortak paydalarda birlik olup, Türkiye önderliğinde kurulacak, “İttihad-ı İslam”ı hızla hayata geçirmektir. Bu birlik İslam’ın güzelliğinin önce tüm bölgeye yayılmasına, problemlerin kendi içinde çözülmesine vesile olacak, başka ülkelerin Müslümanların iç işlerine karışmasına engel olacak,  mezhep çatışmaları, iç karışıklıklar ve kargaşaları durduracaktır. Tüm İslam alemi ancak, bir merkezde birleşerek tek vücut olacağını daima hatırda tutmalıdır.  Sevgili Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin 21. Lemalar risalesinde bildirdiği gibi “birlik” olduğu zaman vücudun tüm azaları rahat ederek tıpkı bir fabrikanın çarkları gibi birbirleriyle son derece uyumlu ve birbirlerini tamamlayıcı yönde hareket etmeye başlarlar. İslam ahlakının getirdiği güzel ahlakla, bir el diğer elle rekabet etmez, bir göz diğer gözü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez, tam tersine birbirlerinin noksanını tamamlar, kusurlarını örterler, her türlü ihtiyacını giderirler. Kısacası: İslam coğrafyasının her türlü hakları korunur, ayrımcılık, haksızlık, zulüm son bulur, siyasi, sosyal ve iktisadi olarak müthiş bir güç ortaya çıkar.

Zaman her insanın kendi başının çaresine bakmasının değil, her Müslümanın diğeri için de ciddi bir çaba göstermesinin vaktidir. Birçok Müslüman peygamber kıssalarını, sahabelerimizin hayatlarını detaylarıyla okur, onları takdir eder, üstün ahlaklarını övücü konuşmalar yapar, cesaretlerini, atak ve itidalli, kınayanın kınamasından korkmayan, asla yılmayan, her türlü zorluğa göğüs geren tavırlarını anlatır. Bu mübarek insanlar, Allah’ın sevdiği, cennetinde ağırlayacağını müjdelediği, son derece kıymetli ve fedakâr insanlardır. Onlar hayatları boyunca iyilik ve dürüstlük konusunda gözü kara davranmışlardır. Ancak bugün Müslümanların sorumluluğu sadece onların hayatlarını anlatmak değil, onları örnek almak ve her an onlar gibi davranmaktır. Her vicdan sahibi Müslümanın sorumluluğu İttihad-ı İslam için çaba sarf etmektir. Bu sadece Müslüman ülke halkları için değil tüm insanların da rahat ve huzur bulacağı, barış içinde yaşayacakları tek çözüm yoludur. Allah’ın adetullahı gereği Rabbimiz mutlaka İttihad-ı İslam’ı oluşturacaktır. Fakat önemli olan daha fazla acı çekilmeden, vakit kaybedilmeden bu farz vazifenin gerçekleşmesi yönünde çalışmaktır.

kapak2e

Müslümanların bir araya gelmesi “Ya Allah Bismillah” deyip, şeytandan Allah’a sığınıp birleşmeleri Yüce Allah’ın farz kıldığı vazifenin başlangıcı olarak büyük bir sevinç kaynağı olacaktır. Rabbimiz tüm Müslümanların kardeş ve tek bir topluluk olmaları gerektiğine ayetlerde şöyle dikkat çeker:

“Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana ibadet ediniz. Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar); hepsi Biz’e döneceklerdir.” (Enbiya Suresi, 92-93)

“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

www.Kurandamehdiyet.com

Alevi, Sünni, Şii, Vahabi, Caferi ve diğer mezheplere mensup tüm Müslümanlar din kardeşi olduklarının şuuruna varmalı, işkence gören, yurtlarından sürülen, öldürülen, sakat bırakılan Müslümanların haykırışlarına kulak vermeli, zaten bugüne kadar hayli vakit kaybettiklerini bir an önce kavrayıp daha fazla vakit kaybetmemek için derhal harekete geçmelidirler.
Unutulmamalıdır ki, birleşmek ve ayrılığa düşmemek, Allah’ın hepimize farz kıldığı bir hükümdür.  Allah’ın bu hükmünü aciliyetle yerine getirmenin Allah’ın rızasına en uygun olan davranış olacağı açıktır.

Ücretsiz kitap: Türk İslam Birliğine Çağrı
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/734/Turk-Islam-Birligine-Cagri
adnan oktar turk islam birligine cagri harun yahya kitap