Dünyada Darwinizm’i yıkan isim Sn. Adnan Oktar’dır

adnan oktar evrim teorisi darwinizm harun yahya

Evrim teorisinin geçersizliğini anlatan kişiler bulunsa da Darwinistlerin kesin yenilgiye uğramasında hiç kuşkusuz ki en önemli isimlerden biri Sayın Adnan Oktar’dır. Yurtdışındaki bazı çalışmalar ve Sayın Oktar’ın eserlerinin etkisi kıyaslandığında bu gerçek açıkça görülmektedir.

Sn. Adnan Oktar’ın (Harun Yahya) 1980 yılından beri özellikle Darwinizm konusunda yaptığı etkili çalışmalar tüm dünyada oldukça iyi bilinmektedir. Darwinistlerin ortaya koyduğu tüm iddiaları bilimsel delillerle çürüten Sayın Adnan Oktar evrimin ideolojik temellerini de bilimin metodlarıyla yıkmıştır.

Evrime karşı yazmış olduğu yüzlerce kitap 60’tan fazla dile çevrilerek bütün dünyaya ulaşmış ve insanlar özellikle Yaratılış Atlası ile canlıların milyonlarca yıldır hiç değişmediklerinin delillerini görmüşlerdir. 450 milyondan fazla fosilin bazılarının resimlerinin yayınlandığı bu kitap serisinde, yüz milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların bugünkü canlılarla aynı özelliklere sahip olduğu yani Yaratılış kanıtlanmaktadır.

Aynı şekilde bu eserlerden faydalanılarak 200’ü Türkçe olmak üzere, toplam 43 dilde 550 internet sitesi hazırlanmıştır ve dünya çapında büyük ilgi gören bu siteleri de ayda 5 milyona yakın kişi ziyaret etmektedir.

Yine Harun Yahya eserlerinden faydalanılarak hazırlanan görsel belgeseller çeşitli dillere çevrilmiştir ve dünyanın pek çok farklı ülkesinde 100’den fazla televizyon kanalında düzenli olarak yayınlanmaktadır.

Darwinistler neden Adnan Oktar ile karşı karşıya gelmekten kaçınıyorlar?

Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinin etkisini gösteren bir başka delil de hiç kuşkusuz ki Darwinistlerin kendisiyle fikri anlamda karşı karşıya gelip konuşmaktan adeta kaçmalarıdır.

Darwinist zoolog Richard Dawkins, çocuklarla bile tartışmaya girerken “Yaratılışçılarla tartışmaya girmiyorum” gibi geçersiz bir bahaneyle, Sn. Adnan Oktar ile karşı karşıya gelmekten kaçınmaktadır. Oysa Dawkins’in, Yaratılışçılar ve hatta rahiplerle sürekli olarak programlara katıldığı ve tartışmalara girdiği bilinmektedir.

Neticede sayısız makale, yüzlerce internet sitesi, kitap, video ve konferans ile net ve kesin bilimsel delillerle evrim teorisini yıkan ismin Sn. Adnan Oktar (Harun Yahya) olduğunu tüm dünya çok iyi bilmektedir ve Darwinistler de bu gruba dahildir.

Çeşitli Avrupa ülkeleri ve Amerika’da Yaratılış Atlası bomba etkisi yapmış, Sn. Adnan Oktar; Guardian, Science, Reuters, Wall Street Journal, Slate gibi dergilerde “Dünya çapında Darwinizme karşı etkili güç, İslami Yaratılışçılığın önderi” olarak duyurulmuştur. Telegraph gibi pek çok gazetede üniversitelerde gençlerin artık evrim derslerine katılmak istemedikleri, bunun da tek sebebinin Sn. Adnan Oktar’ın etkisiyle gelişen İslami Yaratılışçılık olduğu belirtilmiştir. Bu gerçek zaten kuşkusuz bütün dünyanın gayet iyi bildiği bir konudur.

Fakat bir kısım kişiler, Sn. Adnan Oktar’ın dünya çapındaki bu büyük başarısını dile getirmekten itina ile kaçınmaktadırlar. Darwinizm’i yıkan yüzlerce kitabın varlığından bahsetmekte, fakat dünyada Darwinizm’e karşı yüzlerce kitap yazmış ve Darwinizm’in yıkılışına vesile olmuş tek isim olan Harun Yahya’dan hiçbir şekilde bahsetmemektedirler. Bütün dünyanın bildiği bu başarıyı görmezden gelmeye çalışmaktadırlar. Bunu yapabilmek için de, bir kısım Hristiyan Yaratılışçıları ön plana çıkarmaya ve bu başarıyı onlara mal etmeye çalışmaktadırlar. Oysa söz konusu Hristiyan Yaratılışçılar birçok kişi tarafından tanınmamakta ve dünyanın hiçbir yerinde evrimin geçersizliğini kanıtlayan kişiler olarak anılmamaktadır.

“Genç dünya Yaratılışçıları”nın yanılgıları

2013 yılında vefat eden Duane Gish’in başını çektiği “Genç dünya Yaratılışçılığı” kavramı, İncil’de geçen 6 günde Yaratılış kavramını 6000 yıla uyarlamış ve tüm kainatın yaşının 6000 yıl olduğu gibi yanlış bir düşünceden yola çıkmıştır. Duane Gish ve temsil ettiği bu Yaratılış hareketi, kainatın, yıldızların, Dünyanın ve tüm canlıların sadece 6000 yıldır var olduğuna inanmaktadırlar. Dolayısıyla 6000 yıl öncesine ait fosillerin tümünü reddetmekte, söz konusu bilimsel delilleri yok saymaktadırlar.

Durum böyle olunca söz konusu Yaratılışçılar zaten Darwinistlere karşı baştan yenilmiş konumdadırlar. Bu kişiler, milyonlarca yıllık bilimsel delilleri inkar ederek inandırıcılıklarını yitirmekte ve Darwinist çevreler tarafından da dikkate alınmamaktadırlar. Darwinistler, Sn. Adnan Oktar ile fikri anlamda karşı karşıya gelmeye bile çekinirken, söz konusu kişilerle sürekli olarak tartışma programlarında boy göstermektedirler. Çünkü 6000 yıl konusundaki iddiaları sebebiyle Hristiyan Yaratılışçıların baştan yenilmiş olarak geldiklerinin Darwinistler de farkındadırlar.

Bu yengilinin nedeni ise çok açıktır: Kainatın 6000 yıllık bir geçmişi olduğu iddiası, beraberinde evrimcilerin kullanabilecekleri çok fazla mantıksızlığı da beraberinde getirmektedir:

  • Söz konusu Yaratılışçılar Hz. Adem’in tüm kainat ile birlikte 6000 yıl önce yaratıldığını iddia eder ve hayvanların da bu tarihten sonra var olup, kemiklerinin yine bu tarihten sonra fosilleştiğini iddia ederler. Buna göre de 6000 yıldan eski bir fosilleşmiş kemik kabul edilemezdir.
  • Fakat bilim dünyası 3.6 milyar yıllık bakteri fosillerini, 540 milyon yıllık hayvan fosillerini ortaya çıkarmıştır. Milyonlarca yıllık canlılara ait 450 milyondan fazla fosil bulunmuştur.
  • Bu fosillerin yaşları; Uranyum Metodu, Potasyum-Argon Metodu, Rubidyum-Stronsiyum Metodu, Radyokarbon (C14) Metodu gibi gelişmiş metodlarla tespit edilmiştir. Dolayısıyla elde inkarı mümkün olmayan ve milyonlarca yıllık geçmişe dayanan bilimsel bir delil vardır.
  • Fakat Duane Gish’in önderliğini yaptığı genç dünya Yaratılışçıları bu açık ve net bilimsel gerçeğe rağmen milyonlarca yıllık fosillerin varlığını reddederler. Bu da onların zayıf noktasıdır ve Darwinistler de bunu kullanmaktadırlar.
  • Söz konusu Yaratılışçılar İncil’deki Yaratılış bölümünde geçen canlı varlıklar ifadesini, kendilerince hareket eden varlıklar olarak yorumlamışlar ve bu kategoriye sadece insan ve hayvanları dahil etmişlerdir. Dolayısıyla bu kişiler bitkileri “cansız” kabul etmektedirler.
  • Bu yanlış tespit nedeniyle milyonlarcası bulunmuş olan bitki fosillerini de reddetmektedirler.
  • Tüm kainatın 6000 yıl önce var olduğu iddiası elbette Duane Gish ve ekibinin astronomi gibi diğer bilim dalları konusundaki açıklamalarında da büyük sorunlar yaratmıştır. Bu iddiayı canlı tutabilmek için söz konusu Yaratılışçılar en yakın yıldızın sadece 4 ışık yılı uzaklıkta olduğunu iddia ederler.
  • Bu iddiaya göre gökyüzü şu anda yıldızlarla dolu olmamalı, hiçbir yıldızın ışığı Dünyaya ulaşmamalıdır. Çünkü Dünyaya en yakın yıldız 2 milyar ışık yılı uzaklıktadır. Yani biz onun 2 milyar yıl önceki halini görürüz. Hatta 12 milyar ışık yılı uzaklıktaki galaksilerin bile görüntüsü tespit edilmiştir ki bu da onların 12 milyar yıl önceki halleridir.
  • 6000 yıl iddiasını savunan Yaratılışçılar bu durumu açıklamak içinse, astronomik maddelerden gelen ışıkların Dünyaya mucize eseri çok aşırı hızlı şekilde ulaştığını iddia ederler. Bu açıklamanın ise, kuşkusuz ki hiçbir bilimsel yönü yoktur.

Darwinistlerin 1980’lerden sonra hezimete uğramasının nedeni Sayın Adnan Oktar’dır

Bilimsel bulgularla çelişen bu ve bunun gibi pek çok açıklama, genç dünya Yaratılışçılarının daima Darwinistler karşısında güçsüz kalmalarına sebep olmuştur. Başta Duane Gish olmak üzere bu akımın savunucuları işte bu yüzden hiçbir zaman Darwinistlere karşı başarı elde edememişlerdir. Hatta bu kişilerin faaliyet yaptıkları 40’lı, 50’li dönemlerde evrimciler daha kendilerine güvenir hale gelmiş, gitgide güçlenmişlerdir. Karşıt görüşün zayıf ve bilimsel dayanaktan yoksun olması, hurafevari anlatımlardan oluşması, Darwinistlerin önünü açmıştır.

Darwinistlerin aldığı en büyük ve kesin yenilgi ise 1980’lerden sonra Harun Yahya eserlerinin dünyaya yayılmasıyla gerçekleşmiştir. Evrime dair her iddianın bilimsel, kesin delillerle çürütülmesi, Darwinistlere hiç beklemedikleri bir şok yaşatmıştır. “Kayıp halka bulduk, hücre çamurlu suda oluştu, atamız mikrop” gibi başlıklarla oluşturdukları hikayelerle dünyayı rahatça aldatmış olan Darwinistler, Sn. Adnan Oktar’ın eserlerinin ardından bu haberleri yapamaz olmuşlardır. Kendilerine güvenlerini yitirmiş, müthiş bir moral çöküntüsü içinde kendi sahte davalarına inanamaz ve bunu savunamaz hale gelmişlerdir. Bu önemli yenilgiye vesile olan tek isim ise Harun Yahya’dır ve Darwinistler başta olmak üzere bütün dünya bu konuda ittifak halindedir.

Dolayısıyla bir kısım kişilerin bu gerçeği bile bile Duane Gish ve onun temsil ettiği Yaratılışçılık fikrini ön plana çıkarmaya çalışmaları son derece samimiyetten uzak bir davranıştır.

Şu bir gerçektir ki Sayın Adnan Oktar’ın, yıllardır gerçekleştirdiği tebliğ faaliyetinin tek amacı Allah’ın rızasını kazanmaktır. Dolayısıyla konunun tenkit edilmesinin bir amacı da bu gerçeğin hatırlatılmasıdır.

Yaratılış Atlası – Cilt 4
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/116028/Yaratilis-Atlasi—Cilt-4

yaratilis atlasi recep tayyip erdogan

Evrim teorisini çürüten 2.5 milyon yıllık ceviz fosili

evrim teorisi ceviz fosili adnan oktar

Canlılar hiçbir şekilde evrim geçirmemiş, Allah tarafından yaratılmışlardır.

Bugünkü fosilimiz bir ceviz fosili. Hepimizin bildiği, günümüzde de birçok insanın tanık olduğu, faydalı, içinde büyük miktarda kalsiyum da bulunduran bir kuruyemiş de diyebiliriz, ceviz. Bu fosil 2,5 milyon yaşında. Hollanda’da Maas Nehri yataklarında bulunmuş bir fosil. Resimde ayrıntıları net bir şekilde görebilirsiniz, çok narin bir fosil bu. Çünkü, “neden narin?”… çok nadir bulunabiliyor bitki fosilleri, ceviz de kabuğu nispeten daha sert olmasına rağmen belki biraz daha fosilleşmeye yatkın bir fosil ama neticede yumuşak doku olduğundan dolayı fosilleşmesi neredeyse imkansız diyebiliriz. Fakat Allah’ın hikmeti, yumuşak dokuların da fosilleşmesine olanak sağlayacak olan bir fosilleşme türü var. Onun da adı karbonizasyon. Yani kömürleşme reaksiyonu olarak da adlandırılan veya genel olarak bilinen bir yöntemle veya bir yolla neredeyse hiç içerisinde oksijen bulunmayan ve çürükçül bakterilerin de olmadığı bir yerde sıkışıp ani oksijenden kesilmesi sonucunda böyle bir reaksiyon sonrasında oksijenle irtibatı kesilip yeryüzünün alt katmanlarına doğru giderek orada kömürleşme reaksiyonu esnasında böyle fosili çıkartılıyor. Biraz daha beklemiş olsa belki organik yakıtlardan birisi olacaktı. Fakat enteresan olan bütün ayrıntılarıyla yani cevizi bize simgeleyen onun kabuğundaki girinti ve çıkıntıların fosilde de bütün ayrıntısıyla görülebiliyor olması evrimcilerin kendi hayal mekanizmalarıyla üretmiş oldukları hezeyanları sıfıra indirmektedir. Çünkü fosil evrim teorisine göre evrim teorisi denildiğinde en önemli bilimsel kaynağı teşkil eder. Paleontoloji bugün bize 400 milyona yakın tür tahini ve yaş tahini yapılmış fosil sunmaktadır. Resimde görmüş olduğumuz ceviz ve geriye kalan 400 milyon tane kataloglanmış olan fosil bize evrim teorisinin öne sürdüğü bir türün ortak bir atadan yavaş gelişmelerle zaman içerisinde değiştiği düşüncesini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bulunan tüm fosiller günümüzde yaşayan türünün kendisiyle yani şekil olarak aynısı, eğer hala yaşıyorsa, veya soyu tükenmiş bir canlıysa bulunan en genç fosiliyle aynı şekli bize göstermektedir. Dolayısıyla Charles Darwin’in bundan 150 yıl önce iddia ettiği gibi canlılar yavaş gelişmelerle başka türlere dönüşmüyor, onlar Allah’ın yaratmasıyla aniden ve tastamam olacak şekilde varolup asla ve kat’a hiçbir değişiklik yani başka bir türe doğru hiçbir yönelme göstermemişlerdir. Resimde görmüş olduğunuz ceviz ve diğer 400 milyon ve toprağın altındaki milyarlarca fosil hep bir ağızdan “bizi Allah yarattı, evrim hiçbir zaman olmadı” demektedir.

Video: http://www.youtube.com/watch?v=pbWJjg2wdis
FOSİL NO: SP3916
YAŞ: 2.5 milyon yıllık
DÖNEM: Pliosen
BULUNDUĞU YER: Maas Nehri yatakları, Beers, Hollanda
Kaynak: http://www.yaratilismuzesi.com/fosiller/143309/ceviz-fosili-2.5-milyon-yillik-pliosen-river-maas-yataklari-beers-hollanda

Ücretsiz kitap: Yaratılış Atlası – Cilt 4
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/116028/Yaratilis-Atlasi—Cilt-4

yaratilis atlasi recep tayyip erdogan

Evrimin Fosillere Yenilişi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/3800/Evrimin-Fosillere-Yenilisi
evrim teorisi kitap harun yahya adnan oktar

Uçan balık fosili evrim teorisini alt üst etti

ucan balik evrim teorisi adnan oktar

Bilim, tüm canlıları Allah’ın yarattığını gözler önüne sermektedir.

Canlıların aşamalı olarak gelişmediklerini, yani evrim geçirmediklerini gösteren bir diğer delil de, resimdeki uçan balık fosilidir. Bu fosil, günümüzde yaşayan uçan balıklar gibi, Exocoetidae sınıfına aittir. 95 milyon yıl önce yaşayan uçan balıkların, günümüzdeki uçan balıklardan hiçbir farkı yoktur. Söz konusu balıklar, kanatımsı çıkıntılara ve uzun bir kuyruğa sahiptirler ve bu sayede su üzerinde, uçar gibi hareket edebilirler.

FOSİL NO: SF0060
YAŞ: 95 milyon yıllık
DÖNEM: Kretase
BULUNDUĞU YER: Hjoula, Lübnan
Kaynak: http://www.yaratilismuzesi.com/fosiller/123269/ucan-balik-fosili-95-milyon-yillik-kretase-hjoula-lubnan

Ücretsiz kitap: Evrimin Fosillere Yenilişi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/3800/Evrimin-Fosillere-Yenilisi
evrim teorisi kitap harun yahya adnan oktar

Evrim teorisini perişan eden 23-5 milyon yıllık denizatı fosili

evrim teorisi fosiller fosil cagatay tarhan adnan oktar

 

Tüm canlıları yaratan Allah’tır.

Syngnathidae familyasına dahil olan denizatları, milyonlarca yıldır değişmeyen yapılarıyla evrim teorisine meydan okuyan canlılardan biridir. Resimde görülen denizatı fosili 23-5 milyon yaşındadır ve günümüzde yaşayan denizatlarının aynısıdır.

FOSİL NO: SF0036
YAŞ: 23-5 milyon yıllık
DÖNEM: Miosen
BULUNDUĞU YER: Marecchia Oluşumu, İtalya
Kaynak: http://www.yaratilismuzesi.com/fosiller/123194/denizati-fosili-23-5-milyon-yillik-miosen-marecchia-olusumu-italya

Ücretsiz kitap: Evrimin Fosillere Yenilişi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/3800/Evrimin-Fosillere-Yenilisi
evrim teorisi kitap harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri 19: DNA’daki ölçü (Genlerdeki programlanma)

kuran mucizeleri dna'daki olcu genlerdeki programlanma harun yahya

 

(Allah) Onu hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan yarattı da onu ‘bir ölçüyle biçime soktu.’ Sonra ona yolu kolaylaştırdı. (Abese Suresi, 18-20)

Yukarıdaki ayette “ölçüyle biçime soktu” olarak çevrilen “kaddere” kelimesi, Arapça’da “kadere” fiil kökünden gelmektedir ve “ayarlamak, ölçüp biçmek, planlamak, programlamak, geleceğini görmek, Allah’ın birşeyi (kaderde) yazması” anlamlarına gelmektedir.

Bilindiği gibi babanın sperm hücresi, annenin yumurta hücresini döllediğinde, doğacak bebeğin bütün kalıtsal özelliklerini belirlemek üzere babanın ve annenin genleri birleşir. Bu binlerce genden her birinin özel bir işlevi vardır. Saç ve göz rengini, boyunun uzunluğunu, yüzünün biçimini, iskelet çatısını; iç organlardaki, beyin, sinirler ve kaslardaki sayısız ayrıntıyı belirleyen genlerdir. Tüm fiziksel özelliklerin yanı sıra, hücrelerde ve vücutta meydana gelen binlerce farklı olay ve sistemin kontrolü de genlerde kayıtlıdır. Örneğin, insanın kan basıncının alçak, yüksek veya normal olması bile genlerdeki bilgilere bağlıdır.

DNA molekülü 4 farklı nükleotidin farklı sıralamalarla art arda gelerek dizilmesinden oluşur. Bu moleküllerin sıralamaları canlıların kullanacağı tüm proteinlerin yapısıyla ilgili bilgileri oluşturur. Proteinler bu bilgileri kullanarak tek başlarına ya da kompleks formlarda birçok hücresel faaliyet gerçekleştirirler.

Sperm ile yumurta birleştiklerinde oluşan ilk hücre ile beraber, insanın hayatının sonuna kadar her hücresinde şifresini taşıyacağı DNA molekülünün de ilk kopyası oluşmuş olur. DNA, hücre çekirdeğinde titizlikle korunan oldukça büyük bir moleküldür ve bu molekül yukarıda bahsettiğimiz genleri içeren, insan vücudunun bir nevi bilgi bankasıdır. Döllenmiş yumurta dediğimiz ilk hücre, bundan sonra DNA’da kayıtlı program doğrultusunda çoğalır ve bir insana dönüşmek üzere vücuttaki dokuları, organları oluşturmaya başlar. İşte bu kompleks yapılanmanın koordinasyonu, DNA molekülü -karbon, fosfor, azot, hidrojen ve oksijen gibi atomlardan oluşan bir molekül- tarafından sağlanır.

DNA’da kayıtlı bulunan bilginin kapasitesi ise bilim adamlarını hayrete düşüren boyutlardadır. İnsanın tek bir DNA molekülünde tam bir milyon ansiklopedi sayfasını veya yaklaşık 1000 kitabı dolduracak miktarda bilgi bulunur. Bir başka deyişle her bir hücrenin çekirdeğinde, insan vücudunun işlevlerini kontrol etmeye yarayan bir milyon sayfalık bir ansiklopedinin içerebileceği miktarda bilgi kodlanmıştır. Bir benzetme yapacak olursak, dünyanın en büyük ansiklopedilerinden birisi olan 23 ciltlik Encyclopedia Britannica’nın bile toplam 25 bin sayfası vardır. Mikroskobik hücrenin içindeki, ondan çok daha küçük bir çekirdekte bulunan bir molekülde, milyonlarca bilgi içeren dünyanın en büyük ansiklopedisinin 40 katı büyüklüğünde bir bilgi deposu saklı durmaktadır. Bu da yaklaşık 1000 ciltlik, dünyada başka eşi, benzeri olmayan dev bir ansiklopedi demektir.

DNA’nın yapısının 1953′te Francis Crick tarafından keşfedildiği göz önünde bulundurulacak olursa, embriyologların 19. yüzyılın sonuna kadar tartışamadıkları “genetik planlama” kavramına, Kuran’da 1400 sene öncesinden işaret edilmesi, kuşkusuz Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunun delillerindendir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, DNA’daki Yaratılış Mucizesi, Araştırma Yayıncılık)

http://harunyahya.org/tr/Kuran-Mucizeleri/26712/Genlerdeki-programlanma

Darwin DNA’yı bilseydi
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/4141/Darwin-DNAyi-bilseydi
adnan oktar charles darwin dna harun yahya kitap evrim teorisi

DNA’nın Darwin’e Uyarısı
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/630/DNAnin-Darwine-Uyarisi
adnan oktar dna evrim teorisi charles darwin harun yahya

Kuran Mucizeleri internet sitesi: http://kuranmucizeleri.com/

Kuran Mucizeleri – Cilt 1
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/825/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-1

kuran mucizeleri cilt 1 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 2
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/19383/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-2

kuran mucizeleri cilt 2 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 3
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/17432/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-3

kuran mucizeleri cilt 3 harun yahya kitap

Kuran Mucizeleri 14: Kemiklerin kasla sarılması

kuran mucizeleri 14 kemiklerin kasla sarilmasi harun yahya

Kuran Mucizesi: Kemiklerin Kasla Sarılması

Anne karnında gelişimini tamamlayan bebeğin kemikleri tam olarak Kuran’da haber verildiği gibi belli bir dönem sonra kaslarla sarılmaktadır.

Kuran ayetlerinde haber verilen bir diğer önemli bilgi ise, insanın anne rahmindeki oluşum aşamalarıdır. Ayetlerde, anne karnında önce kemiklerin oluştuğu, daha sonra ise kasların ortaya çıkarak bu kemikleri sardığı şöyle haber verilmektedir:

Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak’ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)

Anne karnındaki gelişimi inceleyen bilim dalı embriyolojidir. Ve embriyoloji alanında, yakın zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak geliştikleri sanılmıştır. Ancak gelişen teknoloji sayesinde yapılan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran’da bildirilenlerin eksiksiz bir şekilde doğru olduğunu ortaya koymuştur.

Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karnında, tam ayetlerde tarif edildiği gibi bir gelişme gerçekleşir. Önce embriyodaki kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar.

Bu durum, Developing Human (Gelişen İnsan) adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir:

6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır.89

Kısacası insanın Kuran’da tarif edilen oluşum aşamaları, modern embriyolojinin bulgularıyla tam bir uyum içindedir.

İnsanın anne karnındaki gelişiminin pek çok aşaması Kuran’da haber verilmiştir. Müminun Suresi’nin 14. ayetinde bildirildiği gibi anne karnındaki embriyonun ilk aşama olarak kıkırdak dokusu kemikleşir. Ve daha sonra bu kemikler kas hücreleri tarafından sarılmaya başlanır. Allah bu gelişimi Kuran’da, “… daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik…“ ifadesiyle en açık şekilde tarif etmiştir.

Video: http://www.youtube.com/watch?v=M57UXUMu9w0

Kuran Mucizeleri internet sitesi: http://kuranmucizeleri.com/

 

Kuran Mucizeleri – Cilt 1
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/825/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-1

kuran mucizeleri cilt 1 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 2
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/19383/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-2

kuran mucizeleri cilt 2 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 3
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/17432/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-3

kuran mucizeleri cilt 3 harun yahya kitap

 

Kuran Mucizeleri 13: Cinsiyeti sperm belirler

kuran mucizeleri bebegin cinsiyetini sperm belirler harun yahya

Kuran’da insanlar iman etmeye çağrılırken oldukça farklı konulardan bahsedilir. Allah, kimi zaman gökleri, kimi zaman yeryüzünü, bazen hayvanları ve bitkileri insana delil olarak gösterir. Yine birçok ayette insanın bizzat kendi yaratılışına dönüp bakması öğütlenir. İnsanın nasıl yeryüzüne geldiği, hangi aşamalardan geçtiği ve temel maddesinin ne olduğu sık sık hatırlatılır. Örneğin aşağıdaki ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

 

Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)

 

İnsanın yaratılışındaki mucizevi yönler, daha pek çok ayette vurgulanır. Ancak bu vurgular arasında öyle bilgiler vardır ki, bunlar 7. yüzyılda yaşayan insanların asla bilemeyeceği detaylardır. İşte bunlardan bazıları:

 

1) İnsan, meni sıvısının tamamından değil, aksine çok küçük bir parçasından (spermadan) yaratılır.

2) Bebeğin cinsiyetini erkek belirler.

3) İnsan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapışır.

4) İnsan ana rahminde üç karanlık bölge içinde gelişir.

 

Yukarıda sıraladığımız bilgiler Kuran’ın indirildiği dönemde, bilinmesi mümkün olmayan ve gözlemlenemeyecek detaylardır. Bunların keşfedilmesi, ancak 20. yüzyıl teknolojisinin kullanılmasıyla mümkün olmuştur.

 

Şimdi bu bilgileri sırasıyla inceleyelim.

 

Meniden Bir Damla

 

 

Spermler yumurtaya ulaşana kadar annenin vücudunda bir yolculuk geçirirler. Bu yolculukta 250 milyon spermden ancak bin kadarı yumurtaya ulaşmayı başarır. Beş dakika sonra sona erecek yarışın sonunda, yarım tuz tanesi büyüklüğündeki yumurta, spermlerden yalnızca birini kabul eder. Yani insanın özü, meninin tamamı değil, ondan küçük bir parçadır. Kuran’da bu gerçek Kıyamet Suresi’ndeki ayetlerde şöyle açıklanmıştır:

 

İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz’ bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (Kıyamet Suresi, 36-37)

 

Dikkat edilirse Kuran’da, insanın meninin tamamından değil, onun içinden alınan küçük bir parçadan oluştuğu haber verilmektedir. Bu ayetteki özel vurgunun, ancak modern bilim tarafından keşfedilen bir gerçeği açıklaması ise, Kuran’ın Allah sözü olduğunun delilidir.

 

sperm

 

Üstteki resimde rahme dökülen meni görülmektedir. Erkekten atılan 250 milyon kadar spermden çok az bir miktarı yumurtaya ulaşmayı başarır. Yumurtayı dölleyecek olansa, sağ kalmayı başaran 1000 kadar spermden sadece bir tanesidir. İnsanın bütün meniden değil, meninin içindeki çok küçük bir parçadan oluştuğu, Kuran’daki “akıtılan meniden bir damla su” tanımlaması ile haber verilmiştir.

 

 

 

Menideki Karışım

 

Meni olarak adlandırılan ve spermleri taşıyan besleyici sıvı, sadece spermlerden oluşmaz. Aksine meni, birbirinden farklı sıvıların karışımından oluşur. Meni; sperm kanallarından, seminal keseciklerden, prostat bezinden, idrar yollarına bağlı salgı bezlerinden salgılanan maddelerin bir bileşimidir. Meni diye adlandırılan sıvının detaylı analizi yapılırsa bu sıvının; sitrik asit, prostoglodinler, flavinler, askorbik asit, ergotionein, fruktoz, fosforilkolin, kolesterol, fosfolipidler, fibrinolizin, çinko, asit fosfataz, fosfaz, hiyolurinadaz ve spermler gibi birçok ayrı bileşenden oluşmaktadır. Bu sıvıların, spermin gerek duyduğu enerjiyi karşılayacak olan şekeri bulundurmak, baz özelliğiyle ana rahminin girişindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceği kaygan ortamı sağlamak gibi görevleri vardır.

 

sperm2

 

Kuran’da erkeklik ve dişiliğin, “rahme dökülen meniden” yaratıldığı bildirilmiştir. Oysa yakın zamana kadar cinsiyetin anne hücreleri tarafından belirlendiği sanılıyordu. Kuran’da verilen bu bilgiyi bilim 20. yüzyılda keşfetmiştir. Kuran’da insanın yaratılışı ile ilgili olarak buna benzer pek çok detay asırlar öncesinden haber verilmiştir.

 

 

 

Kuran’da meniden söz edilirken, modern bilimin ortaya çıkardığı bu gerçeğe de işaret edilmekte ve meni “karmakarışık” bir sıvı olarak tarif edilmektedir:

 

Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

 

Başka ayetlerde ise yine meninin karışım olduğuna işaret edilir, insanın ise bu karışımın “özünden” yaratıldığı vurgulanır:

 

Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. (Secde Suresi, 7-8)

 

Burada “öz” diye çevrilen Arapça “sulale” kelimesi, öz ya da bir şeyin en iyi kısmı demektir. Hangi şekilde alınırsa alınsın “bir bütünün bir kısmı” anlamına gelir. Bu durum, Kuran’ın, insanın yaratılışını en ince detayına kadar bilen Allah’ın sözü olduğunu açıkça göstermektedir.

 

 

Bebeğin Cinsiyeti

 

Yakın bir zamana kadar insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyorlardı. Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran’da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, “rahime dökülen meniden” yaratıldığı bildirilmiştir:

 

Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O’dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46)

Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ‘düzen içinde biçim verdi.’ Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Kıyamet Suresi, 37-39)

kromozomlar

X kromozomu dişilik, Y kromozomu ise erkeklik özelliklerini taşır. Anne yumurtasında yalnızca dişi cinsiyeti belirleyen X kromozomu bulunur. Babadan gelen menide ise hem X hem de Y kromozomu taşıyan spermler bulunur. Dolayısıyla bebeğin cinsiyeti annenin yumurtasını dölleyen spermin X ya da Y kromozomu taşımasına bağlıdır. Yani ayette belirtildiği gibi bebeğin cinsiyetini belirleyen etken, babadan gelen menidir. Kuran’ın indirildiği asırda kesinlikle bilinemeyecek olan bu bilgi, Kuran’ın Allah sözü olduğunu kanıtlayan delillerden biridir.

Kuran’da verilen bu bilginin doğruluğu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandı. Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği, kadının ise bu işte hiçbir rolünün olmadığı anlaşıldı.

cocuklar

 

Cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır. İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır. Bunun sebebi söz konusu kromozomların bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadınlık genlerini taşır.

Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile başlar. Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır. Oysa erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir. Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır. Eğer Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur.

Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır.

Kuşkusuz genetik bilimi ortaya çıkıncaya dek, yani 20. yüzyıla kadar bunların hiçbiri bilinmiyordu. Aksine pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı. Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar kınanırdı.

Oysa Kuran’da, insanlara genlerin keşfinden 14 yüzyıl önce bu batıl inanışı reddeden bir bilgi verilmiş, cinsiyetin kökeninin kadın değil, erkekten gelen meni olduğu bildirilmiştir.

Rahme Asılıp Tutunan “Alak”

Kuran’ın insanın oluşumu hakkında verdiği bilgileri incelemeye devam ettiğimizde, yine çok önemli bazı bilimsel mucizelerle karşılaşırız.

alak

Anne karnındaki bebek, gelişiminin ilk aşamasında annesinin kanından beslenebilmek için rahim duvarına yapışıp tutunan bir zigot halindedir. Yukarıdaki resimde zigotun gelişimine başladığı ilk zamanlar görülmektedir.. Modern embriyolojinin tespit ettiği bu oluşum, Kuran’da “asılıp tutunan” anlamına gelen, deriye yapışıp kan emen sülükler için de kullanılan “alak” kelimesiyle 14 yüzyıl önceden mucizevi bir biçimde bildirilmiştir.

 

Erkekten gelen sperm ve kadındaki yumurta birleştiğinde, doğacak bebeğin ilk özü de oluşmuş olur. Biyolojide “zigot” olarak tanımlanan bu tek hücre, hiç zaman yitirmeden bölünerek çoğalacak ve giderek küçük bir “et parçası” haline gelecektir.

Ancak zigot bu büyümesini boşlukta gerçekleştirmez. Rahim duvarına asılıp tutunur. Sahip olduğu uzantılar sayesinde toprağa yerleşen kökler gibi, buraya yapışır. Bu bağ sayesinde de, gelişimi için ihtiyaç duyduğu maddeleri annenin vücudundan emebilir.88

İşte burada çok önemli bir Kuran mucizesi ortaya çıkmaktadır. Allah Kuran’da, anne rahmine tutunarak gelişmeye başlayan zigottan söz ederken, “alak” kelimesini kullanmaktadır:

Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir “alak”tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-3)

“Alak” kelimesinin Arapçadaki anlamı ise, “bir yere asılıp tutunan şey” demektir. Hatta kelime asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükler için kullanılır.

Kuşkusuz, anne karnında gelişmekte olan zigotu bu özelliğiyle tarif eden bir kelime kullanılması, Kuran’ın alemlerin Rabbi olan Allah’ın sözü olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır.

Kemiklerin Kasla Sarılması

kemikler

Anne karnında gelişimini tamamlayan bebeğin kemikleri tam olarak Kuran’da haber verildiği gibi belli bir dönem sonra kaslarla sarılmaktadır.

 

Kuran ayetlerinde haber verilen bir diğer önemli bilgi ise, insanın anne rahmindeki oluşum aşamalarıdır. Ayetlerde, anne karnında önce kemiklerin oluştuğu, daha sonra ise kasların ortaya çıkarak bu kemikleri sardığı şöyle haber verilmektedir:

Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak’ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)

Anne karnındaki gelişimi inceleyen bilim dalı embriyolojidir. Ve embriyoloji alanında, yakın zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak geliştikleri sanılmıştır. Ancak gelişen teknoloji sayesinde yapılan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran’da bildirilenlerin eksiksiz bir şekilde doğru olduğunu ortaya koymuştur.

Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karnında, tam ayetlerde tarif edildiği gibi bir gelişme gerçekleşir. Önce embriyodaki kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar.

Bu durum, Developing Human (Gelişen İnsan) adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir:

6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır.89

Kısacası insanın Kuran’da tarif edilen oluşum aşamaları, modern embriyolojinin bulgularıyla tam bir uyum içindedir.

evre

İnsanın anne karnındaki gelişiminin pek çok aşaması Kuran’da haber verilmiştir. Müminun Suresi’nin 14. ayetinde bildirildiği gibi anne karnındaki embriyonun ilk aşama olarak kıkırdak dokusu kemikleşir. Ve daha sonra bu kemikler kas hücreleri tarafından sarılmaya başlanır. Allah bu gelişimi Kuran’da, “… daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik… ifadesiyle en açık şekilde tarif etmiştir.

 

Bebeğin Rahimdeki Üç Karanlık Evresi

Kuran’da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir:

… Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6)

Yukarıdaki ayette Türkçeye “üç karanlık içinde” olarak çevrilmiş olan Arapça “fi zulumatin selasin” ifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir. Bu bölgeler sırasıyla:

a) Batın karanlığı
b) Rahim karanlığı
c) Döl yatağı karanlığıdır.

Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Ayrıca embriyoloji alanındaki gelişmeler bu bölgelerin de üçer katmandan oluştuğunu göstermiştir.

Batın duvarı üç tabakadan oluşur: Dış kas plakaları, iç kas plakaları, çapraz kaslar.90

Benzer bir şekilde rahim duvarı da üç katmandan oluşur: Epimetrium, miyometrium ve endometrium.91

Aynı şekilde embriyoyu saran kese de üç katmandan oluşur: Amniyon (rahimde fetusu saran en iç zar- amnion), koryon (orta amniyon zarı- chorion) ve desidüa (dış amniyon zarı- decidua).92

Ayrıca ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine işaret edilmektedir.

Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin üç farklı devrede gerçekleştiğini de ortaya koymuştur. Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında bu konu en temel bilgiler arasında yer alır. Örneğin, embriyoloji hakkında temel başvuru kitaplarından biri olan Basic Human Embryology (Temel İnsan Embriyolojisi) isimli kaynakta bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:

Rahimdeki hayat 3 EVREDEN oluşur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanın sonuna kadar) ve fetal (8. haftadan doğuma kadar).93

evreler

Zümer Suresi’nin 6. ayetinde insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı bölgede meydana geldiğine işaret edilmektedir. Gerçekten de bugün modern embriyoloji bilimi, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin üç farklı bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

 

Bu evreler bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Bu üç gelişim safhasının belli başlı özellikleri kısaca şöyledir:

– Preembriyonik evre:

Bu ilk evrede zigot bölünerek çoğalır, bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarına gömer. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar.

– Embriyonik evre:

İkinci evre toplam 5,5 hafta sürer ve bu süre boyunca canlı “embriyo” olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar.

– Fetal evre:
cocuk(1)

Bu döneme girildiğinde, embriyo artık “fetus” olarak adlandırılır. Bu dönem gebeliğin 8. haftasından itibaren başlar ve doğuma kadar sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği fetusun yüzü, elleri ve ayaklarıyla belirgin, insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır.

Dönemin başında 3 cm boyunda olmasına rağmen tüm organları ortaya çıkmıştır. Bu dönem 30 hafta kadar sürer ve gelişme doğum haftasına kadar devam eder.

Anne rahmindeki gelişim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapılan gözlemler sayesinde elde edilmiştir. Ancak görüldüğü gibi bu bilgilere de, diğer pek çok bilimsel gerçek gibi, mucizevi bir biçimde Kuran ayetlerinde dikkat çekilmiştir. İnsanlığın tıbbi konularda hiçbir detaylı bilgiye sahip olmadığı bir dönemde, Kuran’da bu derece ayrıntılı ve doğru bilgiler verilmiş olması, elbette Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunun açık bir delilidir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, İnsanın Yaratılış Mucizesi, Araştırma Yayıncılık)

88. Keith L. Moore, E. Marshall Johnson, T. V. N. Persaud, Gerald C. Goeringer, Abdul-Majeed A. Zindani, Mustafa A. Ahmed, Human Development as Described in the Qur’an and Sunnah, Commission on Scientific Signs of the Qur’an and Sunnah, Makkah, 1992, s. 36.
89. Keith L. Moore, Developing Human, 6. baskı, 1998.
90. http://anatomy.med.unsw.edu.au/cbl/embryo/Notes/git4.htm
91. http://virtual.yosemite.cc.ca.us/uyeshiros/AP50/Repro.htm
92. Dr. Mazhar U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur’an, Crescent Publishing House, New York, ABD, 1998, s. 84.
93. Williams P., Basic Human Embryology, 3. baskı, 1984, s. 64.

#VİDEO KURAN MUCİZELERİ – BEBEĞİN CİNSİYETİ:
http://www.youtube.com/watch?v=DzLtYZTHWPw

Kuran Mucizeleri internet sitesi: http://kuranmucizeleri.com/

Kuran Mucizeleri – Cilt 1
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/825/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-1

kuran mucizeleri cilt 1 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 2
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/19383/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-2

kuran mucizeleri cilt 2 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 3
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/17432/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-3

kuran mucizeleri cilt 3 harun yahya kitap

 

Evrim teorisini geçersiz kılan metabolik yollar – Adnan Oktar

adnan oktar evrim teorisi harun yahya metabolik yollar

Metabolik yol, hücre içinde meydana gelen kimyasal reaksiyonlar dizisidir. Birbirine bağlı birçok metabolik yol ise metabolizmayı oluşturur.

Hücre içindeki metabolik faaliyetler, canlıların çevrelerinden enerji almalarını ve yaşamın temel parçalarını inşa etmelerini sağlar. Bu işlemler sonucunda organizmalar büyür, çoğalır, biyolojik yapılarını sürdürebilir ve çevredeki değişimlere tepki verebilir.

Metabolik reaksiyonlar, yani metabolizma, protein ve RNA moleküllerinin üretimini ve parçalanmasını, DNA replikasyonunu ve hücre zarı ve duvarının kurulmasını içerir.

Metabolizma, bunlar dışında küçük moleküllerin reaksiyonlarını da içerir. Önemli sayıda metabolik reaksiyon, hücrenin protein, DNA, RNA ve hücre zarının katmanlarını birleştirmekte kullanılan küçük molekülleri üretirler. Diğer yandan, bazı metabolik aktiviteler glükoz ve diğer şeker molekülleri gibi bileşenleri daha küçük moleküllere parçalayarak hücredeki işlemler için gerekli enerjiyi sağlar. Bazı metabolik aktiviteler, hücrenin artık ihtiyaç duymadığı maddeleri (hücresel atıkları) atılmak üzere hazırlarlar. Diğer reaksiyonlar, hücreyi zararlı maddelerden arındırır.

Metabolik işlemler genel olarak hücrenin içinde, sanki bir şehrin yollarının, cadde ve sokaklara ayrılması gibi bir seri kimyasal reaksiyonlar halinde organize olurlar.  Bu reaksiyonlar, bir dizi kimyasal reaksiyonlar aracılığıyla ilk baştaki bir bileşeni son ürüne dönüştürürler. Metabolik bir yoldaki her adımda kimyasal dönüşüme yardımcı olan enzim olarak adlandırılan bir protein vardır. Bu yollar doğrusal, dallara ayrılmış veya dairesel olabilir. Doğrusal yola örnek glikozun parçalanmasıdır.   Aşağıdaki örnekte olduğu gibi:

Macıntosh HD:Users:mac13:Desktop:the-optimal-design-of-metabolism_files:glycolysis.png

Glikozun parçalanması

Bir metabolik dizinin parçası olan kimyasal bir madde bazen başka bir metabolik yolda da yer alır. Veya bir kimyasal reaksiyonun ürünü, bir sonraki kimyasal reaksiyon dizisinin bir parçasıdır. Bu paylaşılan elementler metabolik yolların birbirlerine bağlanmalarına ve son derece kompleks bir ağ oluşturmalarına neden olur. Metabolik işlemlerin toplamı, kompleks, kafesli bir kimyasal reaksiyon ağı oluşturur ve her biri bir enzim tarafından katalize edilir. Şekil 2’de hücredeki başlıca metabolik yollar ve bunların birbirlerine nasıl bağlandıkları gösterilmektedir.

Macıntosh HD:Users:mac13:Desktop:the-optimal-design-of-metabolism_files:metabolism.png

Hücre metabolizmasının olağanüstü kompleksliği düşünüldüğünde sözde evrimsel süreçlerin bunları teker teker oluşturup sonra birbirlerine bağlamalarının ne kadar imkansız olduğunu anlamak hiç de zor değil.

ttp://haha.nu/files/uploads/2010/the-amazing-human-body/Clipboard01.jpg

Metabolik yolları gösteren şema

New York gibi büyük bir şehrin tüm caddelerinin, metro ağının, sokaklarının tesadüfen oluşması, otobanların, caddelerin ve sokakların birbirlerine tesadüfen bağlanmalarının imkansız olması gibi.

Yapılan bazı son araştırmalarda da, hücre içindeki metabolik yolların rasgele oluştuğu değil zarafetle tasarlandığı izlenimi verdiği itiraf edilmektedir.

Şimdi aşağıda gördüğünüz şekle dikkatlice bakın. Bu metabolik yolların kağıda dökülmüş şeklidir. “Metabolik yollar” teriminin İngilizce karşılığı “metabolic pathways” yani metabolik patikalardır. Patika isminin verilme nedeni ise, bilindiği gibi patika, planlanarak yapılmış, inşa edilmiş bir yol değildir. Kullanıla kullanıla zaman içinde oluşan bir yoldur. Bazı evrimciler ise, kendilerince metabolik yolların da bazı kimyasal reaksiyonlar oluştukça zaman içinde kendiliğinden oluştuğu izlenimini vermek için patika terimini kullanmışlardır. Oysa aşağıdaki resimde de açıkça görüldüğü gibi muazzam bir komplekslik, birbirine geçmiş yüzlerce madde, kimyasal reaksiyon ve bu komplekslik içinde müthiş bir düzen vardır.

Macıntosh HD:Users:mac13:Desktop:Screen Shot 2012-08-21 at 10.34.49 PM.png

Aşağıda Tokyo ve Paris gibi büyük şehirlerin metro ağlarının haritaları görülmektedir. Görüldüğü gibi hücre içindeki birbirine bağlı kimyasal reaksiyonları gösteren harita, bu metro ağlarından çok daha komplekstir. Metabolik yolların tesadüfler sonucunda, sözde evrimsel süreçlerle, adım adım oluştuğunu iddia etmek, bu metro ağlarının da, kendiliklerinden, adım adım, semt semt oluşup birbirine bağlandığını iddia etmekten çok daha akıl ve mantık dışıdır.

http://1.bp.blogspot.com/-bDhgFKHeknY/Tx9k37kcWvI/AAAAAAAADXc/4O4cFMI9xmQ/s1600/tokyo-metro-map.gif

Tokyo şehrinin metro şebekesini gösteren harita

http://www.nyceparis.com/paris-hotels-images/paris-subway-map-big.gif

Paris şehrinin metro şebekesini gösteren harita

Bu metabolik yollar kompleks olmanın dışında ayrıca olabilecek en iyi şekilde tasarlanmışlardır. Son zamanlarda yapılan bazı araştırmalarda bu yönü özellikle vurgulanmaktadır. [i]

Science dergisinde yayınlanan söz konusu çalışmanın sonuçlarında, araştırmacılar birkaç farklı bakterinin metabolik sistemlerinin performansını çok boyutlu optimizasyon teorisini kullanarak değerlendirdiler. Metabolik yollardaki moleküllerin hareketlerini (otobanlardaki araçların hareketi gibi) izleyerek metabolizmanın birçok amacı olan bir sistem için olabilecek en mükemmel şekilde çalıştığını gördüler.

Birbirine bağlı birçok parçadan oluşan tüm şebekelerde olduğu gibi, basamaklardan birinde meydana gelen hata ağın devamındaki diğer basamaklara da yansır. Örneğin metabolik yoldaki adımlardan birini katalize eden enzimdeki bir hata, tüm ağı etkileyecektir.

Söz konusu araştırmada, biyoloji ve kimya mühendislerinden oluşan bir ekip, metabolik yolların bu tür hatalara karşı ne kadar dayanıklı olduğunu görmek istedi. Bunun için rasgele oluşturulmuş metabolik yollardaki hataları, tek hücreli organizmaların  metabolik yollarında oluşan hatalar ile karşılaştırdılar. Rasgele oluşturulan metabolik yollardaki hataların daha uzun yol katederek daha çok basamağı olumsuz etkilediğini gördüler. Tek hücreli organizmaların hücrelerindeki metabolik yollarda oluşan hatalar ise çok daha az yol katederek ağın çok daha küçük bir kısmını etkiliyorlardı. Bu  doğadaki metabolik yolların son derece dayanıklı olduklarını, olabilecek en iyi şekilde tasarlandığını, protoplazmadaki metabolik ağın rasgele organize edilmediğini ancak yüksek derecede organize olduğunu göstermektedir.

Bu organizasyon bir Yaratıcı’nın eseri olduğunu göstermektedir.

Bir başka araştırmada ise, metabolizma ürünlerinin yani metabolitlerin konsantrasyonundaki değişikliklere karşı da metabolik yolların son derece dayanıklı olduğu gösterilmiştir. [ii]

Hücrenin son derece dinamik ortamı düşünüldüğünde, metabolizma ürünlerinin seviyelerinde oynamalar olması da son derece olağandır. Bu istenmeyen değişiklikler meydana geldiğinde  bunlar ağ boyunca dolaşırlar. Hücredeki bazı işlemler metabolit konsantrasyonuna hassastır ve sonuç olarak olumsuz yönde etkilenir. Bu etkilerin üstesinden gelmek için, metabolik sistemlerin düzenleyici sistemleri vardır. Bunlar konsantrasyon oynamalarını belirli sınırlar içinde tutarlar. Diğer bir deyişle metabolik yollar kaçınılmaz olan metabolit konsantrasyonlarındaki oynamalara karşı dayanıklı olacak şekilde tasarlanmışlardır, yani yaratılmışlardır.

Bu olağanüstü kompleks sistem içinde düzen muhteşem bir titizlikle korunmakta, hataya yer bırakılmamakta ve tüm önlemler alınmaktadır.

Sadece şemasına bakmak dahi bu sistemlerin tesadüfler eseri oluşamayacaklarını açıkça göstermektedir. Canlılığın tesadüfler sonucunda, kendiliğinden oluştuğunu iddia eden evrimciler, binlerce sistem gibi metabolik yolların da nasıl oluştuğunu açıklamak zorundadırlar.

Canlılığın tüm detaylarıyla üstün ve güçlü olan Yüce Allah tarafından yaratıldığı son derece açıktır.

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)


[i] Robert Schuetz et al., “Multidimensional Optimality of Microbial Metabolism,” Science 336 (2012): 601–4.

[ii] Guy Shinar and Martin Feinberg, “Structural Sources of Robustness in Biochemical Reaction Networks,” Science 327 (2010): 1389–91.

Bu yazının hazırlanmasında Dr. Fazale Rana’nın “The Optimal Design of Metabolism” başlıklı yazısından faydalanılmıştır.

Evrim Eternasyonal: http://evrimenternasyonal.com/

Ücretsiz kitap: 20 Soruda Evrim Teorisinin Çöküşü
http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/507/20-Soruda-Evrim-Teorisinin-Cokusu

adnan oktar 20 soruda evrim teorisinin cokusu harun yahya

Darwinistler, Evrenin Oluşumu Üzerinde Düşünmezler – Harun Yahya

adnan oktar evrim teorisi darwinizm evren harun yahya makale

Darwinist evren2

Darwinistler, evrendeki çok sayıda irili ufaklı gezegenin her birinin uzaydaki konumlarının ve hareketlerinin sayısız detaylarıyla özel olarak ayarlanmış olduğunu, sadece gezegenlerin konumlarındaki milimetrik bir değişimin bile evrendeki iç içe geçmiş bütün dengeleri altüst edebileceğini düşünmezler.

  •  Darwinistler, Ay ile Dünya arasındaki mesafenin, Dünya’daki hayatın devamı ve birçok yaşamsal dengenin sağlanması açısından son derece önemli olduğunu ve bu mesafedeki en küçük bir farklılığın bile hayati olumsuzluklara sebebiyet vereceğini düşünmezler.
  •  Darwinistler, eğer Dünya’ya ulaşan Güneş enerjisinde %10’luk bir azalma olsa yeryüzünün metrelerce kalınlıkta bir buzul tabakası ile örtüleceğini düşünmezler.
  •  Dünyamız uzaydaki sayısız galaksi, yıldız ve gezegen arasından sadece bir tanesidir. Darwinistler, bu devasa sistem içindeki olağanüstü dengenin asla tesadüfen meydana gelemeyeceğini düşünmek istemezler.
  •  Darwinistler Dünya’nın ekseninde 23o27´lık bir eğim olmasa, kutuplarla ekvator arasında atmosferin oluşumunu engelleyecek derecede aşırı sıcaklık olacağını ve yaşamın varlığının imkansız hale geleceğini düşünmezler.
  •  Darwinistler atmosfer basıncı şu anki değerinden bir kat daha fazla olsa, atmosferdeki su buharı oranının azalacağını ve Dünya üzerindeki karaların tamamının çölleşeceğini, bunun sonucunda da yaşamın imkansızlaşacağını düşünmezler.
  •  Darwinistler yaklaşık 15 milyar yıl önce tek bir noktada meydana gelen büyük bir patlama ile içinde yaşadığımız evrenin ortaya çıktığını; ancak büyük bir patlamanın aslında büyük bir karmaşaya neden olması gerektiğini, maddenin atom veya atom altı parçacıklar olarak uzay boşluğunda “rastgele” dağılmaları gerektiğini, ama böyle olmadığını, bunun yerine son derece sistemli ve düzenli bir evrenin ortaya çıktığını yani yaratıldığını düşünmezler.
  •  Darwinistler, Güneş’te meydana gelen patlamaların açığa çıkardığı enerjinin oldukça büyük olduğunu, tek bir patlamanın Hiroşima’ya atılanın benzeri olan 100 milyar ton atom bombasının gücüne eşit olduğunu, bu yakıcı etkinin de atmosfer aracılığıyla Dünya’ya en ideal şekliyle ulaştığını düşünmezler.
  •  Darwinistler, oksijenin yakıcı bir element olduğunu ve aslında bizim bedenimizi de yakması gerektiğini, bunu engellemek için, oksijenin atmosferdeki formu olan O2’nin dikkat çekici bir biçimde “asal” kılındığını, yani kolay kolay reaksiyona girmediğini düşünmezler.
  •  Darwinistler, hücre zarından ağaç kabuğuna, göz merceğinden bir geyiğin boynuzlarına, yumurta beyazından yılan zehirine kadar son derece farklı organik yapıların hepsinin karbon temelli bileşiklerden oluştuğunu, karbonun hidrojen, oksijen ve azot atomlarıyla çok farklı geometrik şekil ve sıralamalarda birleşerek son derece farklı maddeler meydana getirdiğini, karbonun bu özelliğinin Dünya üzerinde yaşamı mümkün hale getirdiğini düşünmezler.
  •  Darwinistler, suyun bilinen tüm sıvıların aksine, + 4°C dereceye ulaştıktan sonra beklenmedik bir biçimde genleşmeye başladığını ve böylece dışarıdaki sıcaklık sıfırın altına düşünce buzun suyun yüzeyinden donmaya başladığını, bunun denizin derinliklerinde yaşayan canlıların yaşamının devamına olanak veren bir özellik olduğunu düşünmezler.
  •  Su, insan bedeni için bir zorunluluktur. İşte bu yüzden suyun, dolaşım sistemimizin kusursuz şekilde çalışmasını sağlayacak özel bir akışkanlık değeri vardır. Bu ve buna benzer suya has özellikler bu sıvının bir Yaratılış harikası olduğunu kanıtlar. Fakat Darwinistler bu gerçeği düşünmezler.
  •  Su, katrandan 10 milyar kat, gliserolden bin kat, zeytinyağından yüz kat ve sülfürik asitten de 25 kat daha akışkandır. Darwinistler suyun bu akışkanlığının dolaşım sisteminin verimli çalışabilmesi açısından çok önemli olduğunu, eğer suyun akışkanlığı katranınkine benzer bir değerde olsa, hiçbir kalbin, içeriği büyük ölçüde sudan oluşan kanı pompalayamayacağını düşünmezler.
  •  Darwinistler evrenin sonsuz olmadığını, sıfır hacme sahip tek bir noktanın patlamasıyla yoktan var olduğunu düşünmezler.
  •  Darwinistler, evrenin oluşumuna sebep olan Büyük Patlama’nın tüm evreni kapsayan ve olağanüstü bir hassasiyete sahip bir düzen meydana getirdiğini ve bunun yalnızca Allah’ın izniyle gerçekleştiğini düşünmezler.
  •  Darwinistler termodinamiğin ikinci kanununun bir gereği olarak, evrende doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin zamanla bozulmaya uğradığını ve dolayısıyla evren ve içindekilerin gitgide bir sona doğru ilerlemekte olduğunu düşünmezler.
  •  Darwinistler Big Bang’in ardından gerçekleşen genişleme hızı, eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/10^18) bile farklı olsaydı, evrenin ortaya çıkamayacağını düşünmezler.
  • Galaksimizdeki yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir (48.280.000 km). Darwinistler, eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı gezegenlerin yörüngelerinin istikrarsız hale geleceğini, eğer biraz daha fazla olsaydı gezegenlerin etrafa dağılacaklarını, dolayısıyla evrende kusursuz bir yaratılış olduğu gerçeğini düşünmezler.
  •  Evren, olağanüstü dengeler ve hassas sistemler üzerine kuruludur. Dev gezegen ve yıldızların hassas sistemlerle hareket ediyor olmaları, kesin olarak tesadüfleri reddeder. Darwinistler ise, bu açık gerçek üzerine düşünmekten açıkça kaçınırlar.
  •  Darwinistler, eğer yerçekimi sabiti şimdikinden biraz daha büyük olsaydı, evrendeki büyük yıldızların hepsinin birer kara deliğe dönüşmüş olacağını düşünmezler.
  •  Darwinistler, atomun yalnızca 0.0000001’lik hacminin içinde olağanüstü kompleks atomaltı yapılar olduğunu ve bunların son derece kritik bir hassasiyet ve düzen içinde hareket etmekte olduğunu düşünmezler.
  •  Darwinistler, fosfor, karbon gibi atomların tesadüfler sonucunda bir araya gelerek, yıldırımlar, volkanlar, ultraviyole ışınları, radyasyon gibi doğal olaylar sonucunda kendilerini kusursuzca organize ederek proteinleri, hücreleri, balıkları, kedileri, tavşanları, aslanları, kuşları, insanları ve tüm canlılığı meydana getirdiklerini iddia ederken, bunların bilinçsiz, akılsız, yeteneksiz, bilgisiz ve cansız olduklarını düşünmezler.
  •  Evrenin yoğunluğu, genişleme hızı, yıldız sistemlerinin, galaksilerin özellikleri, çekim güçleri, yörüngeleri, hareket biçimleri, hızları, içerdikleri madde miktarı, hepsi son derece ince hesaplar ve hassas dengeler üzerine kuruludur. Aynı şekilde Dünyamız, Dünyamız’ın çevresini saran atmosfer, insanın yaşamına en uygun yapıdaki yeryüzü, bunların tümü olağanüstü bir yaratılış örneğidir. Ancak Darwinistler bu hesaplardaki ve dengelerdeki çok ufak bir oynamanın tüm evrenin düzenini altüst edeceğini düşünmezler.
  •  Darwinistler, eğer yerçekimi sabiti şimdikinden biraz daha büyük olsaydı, büyük yıldızların her birinin birer kara deliğe dönüşmüş olacağını düşünmezler.
  •  Darwinistler, suyun şu andaki fiziksel ve kimyasal özelliklerinin veya Dünya’nın atmosfer yapısının ya da ısısının şimdikinden çok az daha farklı olması durumunda “bulut” diye bir şey olamayacağını ve bulut olmadığı durumda da yeryüzünde tatlı su kaynaklarının var olamayacağını düşünmezler.
  •  Darwinistler, her yıl yağan yağmurun yeryüzündeki hayatın devamı için belli bir ölçüde olmasının, şeklinin ve hız limitinin ayarlanmış olmasının evrim teorisiyle açıklanamayacağını düşünmezler.
  •  Darwinistler; Güneş Sistemi’nin galaksi merkezi etrafındaki dönüş süratinin saatte tam 720.000 km olduğunu, 200 milyon yıldızı bünyesinde barındıran Samanyolu Galaksisi’nin uzay içindeki hızının saatte 950.000 km olduğunu, böylesine kompleks ve süratli bir sistem içinde hiçbir sorun ve çarpışma yaşanmadan Allah’ın kurduğu kusursuz dengeye göre yaşadığımızı düşünmezler.
  •  Darwinistler, cansız, şuursuz atom yığınlarının, Dünya’yı, gezegenleri, Güneş Sistemi’ni, çiçekleri, meyveleri, ağaçları ve bunlar ile tam bir uyum içinde yaşayan insanı, tesadüflerle oluşturamayacaklarını düşünmezler.
  •  Darwinistler, evrende var olan irili, ufaklı çok sayıda gezegenin uzaydaki hareketlerinin kritik konumda önem taşıdığını, uzaydaki konumlarının ve hareketlerinin gelişigüzel olmadığını, evrendeki bu dengeleri Allah’ın mükemmel şekilde yarattığını düşünmezler.

“Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 13)

www.komunizmvedarwinizm.com

Darwinistler evren1

Yüce Allah’a iman eden bir insan, gördüğü bir çiçek tomurcuğunda, mikroskop altında incelediği tek bir hücrede, dallarını göğe uzatmış muhteşem görünümlü bir ağaçta, kabuğunun içinde paketlenmiş meyvelerde, birbirinden güzel hayvanlarda ve tek bir tohum tanesinde Rabbimiz’in gücünü ve büyüklüğünü görecektir. İşte bu nedenle, Allah’ın varlığına inanan bir insanın, karşılaştığı güzellikler hakkında düşündükçe inancı pekişecek, imanı güçlenecektir. Çünkü tüm varlıkları, alemlerin Rabbi olan Allah yaratmıştır ve yeryüzünün her yerinde O’nun kudreti hakimdir.

evrenmucizesi.imanisiteler.com

Tüm alemlerin Hakimi olan Allah, iman eden kullarına,   yarattıkları üzerinde düşünmelerini öğütler. Bunun en önemli nedenlerinden biri, yerde, gökte, Allah’ın yarattıklarının tümünde, Allah’ın varlığına ve üstün yaratışına dair deliller bulunması ve tüm bunları görmenin, iman eden bir insanı Allah’a daha fazla yaklaştırmasıdır.

Kuran Mucizeleri 2: İnsanın ”alak”tan yaratılışı

kuran mucizeleri insanin alak'tan yaratilisi

“Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir “alak“tan yarattı.” (Alak Suresi, 1-2)

Anne karnında insanın yaratılışıyla ilgili ilk safhada oluşan zigot hücresi, rahim duvarına yapışarak damarlarla bağlanır. Alak kelimesi ise “bir yere asılıp tutunan şey” manasına gelmektedir.

Hatta kelime asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükler için kullanılır. Kuşkusuz, anne karnında gelişmekte olan zigotu bu özelliğiyle tarif eden bir kelime kullanılması, Kuran’ın alemlerin Rabbi olan Allah’ın sözü olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır.

Kuran Mucizeleri internet sitesi: http://kuranmucizeleri.com/

Kuran Mucizeleri – Cilt 1

http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/825/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-1

kuran mucizeleri cilt 1 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 2

http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/19383/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-2

kuran mucizeleri cilt 2 harun yahya adnan oktar

Kuran Mucizeleri – Cilt 3

http://harunyahya.org/tr/Kitaplar/17432/Kuran-Mucizeleri-%E2%80%93-Cilt-3

kuran mucizeleri cilt 3 harun yahya kitap